7 Mayıs 2012 Pazartesi

İKİ KOCA YÜREK - 07 Mayıs 2012


İKİ KOCA YÜREK

  
        İçimde büyüyen iki koca yürek var. Hamileliğin 3. ayından itibaren aş ermeye başladım.

        Hem de ocak ayının ortasında can eriği istiyorum. Eşim yurt içi, yurt dışı her yerde arıyor yok, yok, yok… Ama ben istiyorum. Gece rüyalarımda kendimi erik ormanında buluyorum. Ağaçlara tırmanıp doyasıya yiyorum. Çatır, çutur… Sesi de o kadar güzel ki… Rüya değil sanki gerçek… Ama bu da yetmedi erik lazım erik… Eşim, arkadaşıyla birlikte çözüm üretmeye çalışıyor, en sonunda can eriği turşusu bulmuşlar bana getirdiler. Ben de bir güzel yemeye başladım. Eee fena değil, en azından sesi gerçekçi… Yedikçe çatır, çutur sesleri geliyor.

         Bu arada hızla büyümeye başladılar. 2li tarama testine gidiyoruz. Çok hareketliler, her şey normal diyor doktorlar. Bebeklerin hareketli olması iyi bir şeymiş. Bu iyi oksijen aldıklarını gösterirmiş. İçimiz rahat bir şekilde çıkıyoruz hastaneden… 4. aydayız, sevinçliyiz ve ilk defa kızlarımıza bir şeyler alıyoruz eşimle… Küçük birer kırmızı tulum ve şapka. O kadar minik ki bir oyuncak bebeğe giydirilebilecek kadar küçük.



        Büyüme devam ediyor. Ben henüz 5 aylığım ama görünümüm 8 aylık gibi… Hamilelik okuluna başlamak istiyorum. Bilinçli bir anne olmak istiyorum. Doğum yapacağım hastanenin okuluna kayıt yaptırdım. Dersler başladı. En çok sevdiğim kısmı teneffüs. Sınıfın bir köşesine büyük bir masa koymuşlar. Üstünde de kekler, simitler, meyveler ne istersen var. Ama benim için özellikle de erik var. Evet erik çıktı… Mayıs ayındayız. Ben ilk eriğimi geçen ay(nisan 2009) kilosu 30 liradan yedim. Çok fazla erik yediğim için eşim sayarak veriyor artık bana… Ama ben gizlice çalıyorum gene. Bir seferinde saymıştı. Bir saat için 45 tane erik yemişim. Çocuk gibiyim. Kızınca hemen bozuluyorum, küsüyorum. Bu annelik hormonları da neme nem bir şeymiş. İnsanın huyunu değiştiriyor. Her şeye ağlamaya başladım. Televizyonda şampuan reklamı izliyorum, ağlıyorum. Neden, bilmiyorum, ağlıyorum… Aklıma yeni evli olduğumuz zamanlar geliyor. O zaman da çok duygusal bir dönemimdi. Eşimle bir gün televizyonda türk filmi seyrediyoruz. Film de Kemal Sunal’ın bir filmi… Filmin esas oğlanı zengin, kız fakir… Evlenmeye karar veriyorlar. Oğlan tarafı evlenecek çift için bir hayli hediye yapıyor. Kız fakir ya parası yok. Mahalleli toplanıp, kızın yatak odası takımını alıyor. Bu arada ben de hıçkırıklara boğularak bir ağlama başlamasın mı. Eşim gülüyor ve şaşırıyor. Ne oldu, neden ağlıyorsun? Anlam veremiyor tabii. Diyorum ki mahalleli fakir kızın yatak odasını aldı ya, ona ağlıyorum çok duygulandım. Eşim gülmeye başlıyor, eee ne olmuş bunda. Empati mi kurdun, yoksa bizim de mi yatak odamızı mahalleli aldı diyor. Başlıyoruz birlikte gülmeye, hem ağlıyorum, hem gülüyorum. Yani normal de bile böyleyken düşünün hamilelikteki halimi.



         Eşimle bol miktarda belgesel seyrettiğimiz bir dönem… Bebeğin gelişim aşamaları, ikiz bebeğin anne karnındaki öyküsü… O kadar ilginç ki… Neden bu mucizeyi bu zamana kadar izlememişim diyorum. Ama algıda seçicilik işte. Zamanı şimdiymiş. Belgeselde diyor ki 5.-6. aylardan itibaren bebekler dış seslere duyarlı olurmuş. Her gün onlarla konuşuyorum. İşe giderken birlikte şarkı söylüyoruz. Annesinin karnında hoplaya zıplaya oynarmış… Miniminicik, miniminicik… Bu arada hamileliğin en zor yanlarında biri tuvalet sıkıntısı oldu. İşimle evim arası yürüyerek 10 dakika… Ama ben artık 20 dakika da gidebiliyorum. Çünkü 5 dakika sürmüyor tekrar tuvalet ihtiyacının gelmesi… Ev ile iş arası hastane, benzin istasyonu, restaurant ne varsa tanıyorlar beni artık.

         Bir gün alışveriş merkezine gireceğim güvenlikteki bayan diyor ki hanım efendi her an doğurmak üzeresiniz tek başınıza gezmeyin böyle… Afallıyorum, ama ben daha 6 aylığım… Evet doktor bunu söylemişti. 6.ayında 9 aylık gibi gözükeceksin. Eee ne de olsa ikiz. Bütün besinler onlara gidiyor. Hayatımda hiç yemediğim kadar marul, roka, limon yediğim bir dönem… Bayılıyorum. Abur cubura hiç rağbetim yok. Varsa yoksa ot. Doktorumuz Aytül ikiz gebelik zordur. Bebekleri hemen sahiplenme demişti. 28. Hafta tehlikeli amaaan doğurabilirsin. 28.haftaya kadar bekledik de bekledik. Hedef 28… Bu arada doktorumuz amniyosenteze gerek olmadığını söyledi. Ama yine de yaptırmak istersen yaparız dedi. Ben ona o kadar çok güveniyorum ki siz gerek yok diyorsanız yoktur dedim. Bana amniyosentezde sadece 3 hastalığa bakılabildiğini söyledi. Bebeğin gözleri körse, ya da kulakları duymuyorsa bunları bilmemiz imkansız dedi. Tıp hala %20 oranında kalan kısma açıklama yapamıyormuş. Olsun dedim, her şey normal, iyi benim bebeklerim. 28 hafta geldi. Aman her an doğurabilirim. Dikkaaaat! Herkes tetikte beklesin. Hafta bitti. Yaşasın doğurmadım. Yeni hedef geldi 32… Aman Aytül sakın doğurma… Sıkı tut bebekleri 30. haftada erken doğum olabilir riski ile doğum iznine ayrıldım. Canım sıkılıyor, yat yat nereye kadar…  Bu aralar eşim bana meşgale olacak şeyi buldu. İsim düşün diyor. Listeliyorum, söylüyorum. Daha çalış, oyalan diyor. Çağla-Damla, Deniz-Derin, Rüya-Masal, Damla-Derin hep çiftliyoruz isimleri. Önce Rüya-Masal dedik. Çok bekledik ya onları… Bu isim uygun geldi duruma… Ama çevrede bir eleştiri, bir eleştiri… Masal mı? O ne? Çocukla dalga geçerler sonra? Rüya mı? Yok uygun bir isim değil. En sonunda aile meclisi noktayı koymak istedi. Bir sabah aradılar. Evet karar verdik, Rüya-Masal olsun. İlk başta eleştirdik ama söyledikçe kulağa hoş geliyor. Ama iyi de biz ondan vazgeçtik. Yıkıldılar tabi... Eee ne olacak peki, ne diyeceğiz biz bebeklere daha isimleri bile yok. Şimdilik kod adları var. Damla ve Derin… Ama kesin değil. Üfff karar vermek ne zor. Umarım ilerde benden nefret etmezler. Küçüklüğümde uzun yıllar anneme çok kızmıştım. Niye benim adımı Aytül koydular diye… Hatta kimse de de yok demiştim. Yeni tanıştığım biri bana aaa ismin perde dükkanı gibi AY- TÜL dediğinde annemi çok anmıştım o gün. Ama şükür ki facebook çıktı. Meğer ne kadar Aytül varmış. Gördüm rahatladım. Hatta çok da şaşırdım. Şu internetle hayat ne kadar küçüldü değil mi?



        Neyse Kod adları şimdilik Damla ve Derin…  32. Haftadayız. Çok şükür henüz doğurmadım. 36. Haftada bebekleri almayı planlıyor doktorumuz. Aman dedi çok dikkat et. Bundan sonra hep yatacaksın. Bebekler çok irileşmiş. İkisinin toplamı 3.600kg olmuş bile. Ben ise toplamda 18 kiloya ulaştım. Her an doğurabilirim. Ertesi gece yarısı kramplar başladı. Karnım yükseliyor alçalıyor. Bir sürü tepecikler oluştu. Eşim elini karnıma koyuyor, biraz sakinleşiyor yaramazlar. Gece saat 04.00 suları… Şiddetli bir sancı ile uyanıyorum. Amanın kanamam var galiba… Eşimi kaldırıyorum hemen… Tolga kanamam var galiba… Yatağa bakıyor, yok Aytül, kanama yok. Su geliyor. Eyvah doğum başladı. Hemen doktorumuzu arıyor eşim. Doktorumuzun cevabı çok komik.” Aytül su koyverdi demek ki, hemen hastaneye getir, muhtemelen bu sabaha karşı alacağız bebekleri.” O zamana kadar doktorun bize söylediği her şeyi unuttuk. Hafıza yine sıfır.. Arabaya bindik. Kayınvaldem arkada habire dua ediyor, ben önde doğurmayacağım, daha çok erken diyorum, do-ğur-ma-ya-ca-ğım. Eşim hastanenin yolunu şaşırıyor. Evlere şenlik bir halde hastanenin yolunu nihayet buluyoruz. Hemen NTSC’ye bağladılar. Sancılar 2 dakikada bire inmiş. Amanın ikizleri nerdeyse normal doğuracağım. Tabii hafta erken, risk çok sezeryenle aldılar bebeklerimizi…






HOŞ GELDİNİZ MELEKLER…


        Bebeklerim erken dünyaya geldi. 7 aylık doğdular. Hayallerimde çok farklı bir doğum öyküsü vardı. Bebeklerimin yanımda olduğu bir oda… Her yerde mis gibi bebek kokusu.. Ama benim bebeklerim kuvöze alındı. Diğer odalarda ise bebekleri yanlarında, ziyaretçilerini kabul eden diğer çiçeği burnunda anneler-babalar…  Bense kamerada  tanıştım ilk kez bebeklerimle… 2  gün sonra bebeklerimi yoğun bakımda bırakarak, kollarım boş ağlamaklı çıktım hastaneden.  Bekledim… Her gün babalarının kameraya çektiği görüntüleri izleyerek onlar için süt sağdım. Babaları her gün hastanenin yoğun bakımına taşıdı onlara sütlerini… Onları görmek için hastaneye gittiğimde çok miniklerdi. 1.5 kilo kadar… Elime vermediler. Sadece camdan bakabildim…  Durumları iyi dedi doktorlar. Solunum problemi yok. Yalnızca çok küçükler, beslemek çok zor. 2 kiloya ulaştıklarında size vereceğiz dediler. Bebeklerime ulaşmam 15 günü aldı.. 15 gün sonra evde bir bayram sevinci… Çok mutluyuz… Sağlıklılar… Bütün kontrollerden geçiyoruz. Her şey normal gözüküyor. Biz tam bir aile olduk artık…



      Bu mutluluk 6 ay sürdü… 6 aylıkken hayatımızın dönüm noktası olacak olay başladı…

7 yorum:

  1. Cannnlarrr ;Aytülüm ,Derinim,Damlam,Tolgam,bu aileyi seviyorum,güzel günlerimiz birlikte olsun sevgimle..

    YanıtlaSil
  2. Yazıların hepsini okuyamadım.ama okuduğum kadarıyla gerçekten çok etkileyici.Damla ve Derin..Babaanneleri resimlerini gösterdiğinde hepimiz çok sevmiştik onları..Antalyada kamptaydık o zaman.. sizleri sağlıklı mutlu güzel günlerin beklediğine inanıyoruz..sevgiyle kucaklıyoruz hepinizi..Işıl-Coşkun Gökmen..İZMİR

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederiz, bizden de kucak dolsu sevgiler:)

      Sil
  3. Mehmet Gürel- KOKTUNA AILESINE COK BUYUK GECMIS OLSUN.INSALLAH RABBIM BUYUKLUGUNU GOSTERECEKTIR.KARDESIM,SINIF ARKADASIM TURGAY INANIN ALLAH MUTLAKA GORECEK VE BIZIM,SIZIN DUALARINIZI DUYACAKTIR.MUTLAKA IYILESECEKLERINE INANIYORUM.YAPABILECEGIM BIR SEY VARSA EMİRLERİNİ BEKLERİM.ILETISIM ADRESLERINI VERIYORUM.SAYGILARIMLA, ,AVUSTURALYA

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehmet amcacığım çok teşekkür ediyorum. Allah hepimizin dualarını kabul etsin. Sonsuz sevgiler,

      Sil