31 Ekim 2012 Çarşamba

BIRAK IŞIĞIN AYDINLATSIN DÜNYAYI


       Tanımadığınız birinin hayatına bir an renk verebiliyor olduğunuzu düşünmüş müydünüz hiç?  Ben düşünmemiştim şahsen… Taa ki tatil dönüşü kaldığımız otelde temizlik görevlisi bayanın yüz ifadesine kadar…

      Keyifli bir bayram tatili… Önce uzun zamandır göremediğimiz babaannemiz ve dedemizi ziyaret ettik. Hoş bir aile birlikteliğinin ardından arkadaşlarımızla birlikte İzmit Karamürsel ilçesinin dağlarında bulunan bir tesiste dinlenmek üzere yol aldık.
      Başdeğirmen  Bir Alabalık tesisi olarak başlayıp, sonrasında yavaş yavaş hizmetlerini arttırarak bugün aynı zamanda konaklaya da bileceğiniz bir tesis haline gelmiş. Önce sabahları güzel bir köy kahvaltısıyla başlıyorsunuz güne.  Dağların arasında, yemyeşil ağaçların içinde bulunan tesiste aynı zamanda alabalık havuzlarından gelen su şırıltıları sanki yakın bir yerde şelale varmış hissini uyandırıyor. Güzel bir yürüme parkuru yapmışlar. Ormanın içinde bir patikadan kısa bir yürüyüşe çıkabiliyorsunuz. Tesisin içinde çocuk parkı, basketbol ve voleybol sahası ile spor yapabileceğiniz aletler de bulunuyor.  Hava temiz, bol miktarda oksijen acıktırıyor tabii bol bol…  Yazları yararlanabileceğiniz bir de yüzme havuzu var.  Küçük ve şirin bir tesis… Hepimiz için iyi bir dinlenme noktası oldu burası… Hava da şansımıza çok güzeldi.  Akşamları sevdiğim arkadaşlarımla bir şeyler içmek, sohbet etmek… Paha biçilemez…  


          Damla ve Derin de çok mutlulardı. Arkadaşları Akdora ve Alya ile keyifli saatler geçirdiler.  Alya küçük 2.5 yaşında henüz Damla ve Derin’in durumunu anlayabilecek yaşta değil.  Akdora ise 6 yaşında… Ama o da bu konuda bize hiçbir şey sormadı.  Bir gün  Akdora, Derin’i arabasıyla döndürüyor.  Annesi hayır yapma diyor, düşürebilirsin. Bu sefer ben annesine dönüp bırak yapsın diyorum. Bak ikisi de çok mutlu… Derin’in yüzünde çok hoş bir gülümseme var. Akdora kahkahalar atıyor. Bırak diyorum onlar mutlular. Artık geçen zamanla birlikte başkalarının durumuna daha az müdahale  etmeye başladım.  Akdora çok zeki  bir çocuk. Elimde büyüdü diyebilirim. Ona sorumluluk verme konusunda hiç bir şüphem olmadı. Ertesi gün Derin’i havuzun etrafında gezdirmek istediğini söyledi. Yani sorumluluk almak istedi. Ben de seve seve kabul ettim. Dikkatli olmasını rica ettim. Sonra da bir daha müdahale etmedim.  Bir ara havuzun kenarında bulunan dehlizlerden birine arabanın tekerleği girmiş ve araba hafif eğilmiş. Eşim ve arkadaşlarım panikle koştular.  Ben de yine panik yok… Olsun olabilir. Arkadaşım Özlem durumdan çok endişe ettiğini söyledi ve Akdora’ya biraz kızdılar. Bu olaydan sonra Akdora Damla ve Derin ile oynamak istemediğini  söyledi. İşte şimdi müdahale etme zamanı dedim kendime… Arkadaşlarıma Damla ve Derin’in özel durumundan dolayı onları soyutlamamamız gerektiğini söyledim. Bırakın oynasınlar… Düşebilirler de… Benleyken de düşebiliyorlar.  Dedim ki merak etmeyin Akdora sorumluluğu almadan önce ben onu izledim. Ardından etrafta en fazla ne zarar gelebilir onu da hesap ettim. Gerisini düşünmeye gerek yok. Biraz rahatlık, biraz çevremizdekilere karşı güven, inanınki en iyisi… Bir ara Akdora ile yürüyüşe çıktık. Eşim ve ben onu çok sevdiğimizi söyledik. Damla ve Derin de seni çok seviyor dedik. Lütfen onlarla oyna… Ona  kızılmasının sebebinin bu olayı becerememesinden değil, Damla ve Derin’in durumunu tam olarak anlayamamasından olduğunu söyledik ve ona ilk kez telaffuz ettik. Damla ve Derin yürüme engelli… Tabii önce bir şaşırdı. Engelli ne demek dedi? Niçin yürümüyorlar , yürüsünler dedi? İnşallah dedik. Damla ve Derin’in kaslarında bir rahatsızlık olduğunu, güçsüz oldukları için yürüyemediklerini söyledik.  O gün boyunca muhtelif aralıklarla Akdora yanıma gelip, Damla ve Derin ne zaman yürüyecek, kaç gün sonra yarın mı? gibi sorular sormaya başladı. Akdoracığım dedim biz de bilmiyoruz. Umut ediyoruz. Hem sen şimdi takma kafana bunları onlarla oyna sadece...


       Parkta eğlenceli saatler… Damla ve Derin çok eğleniyorlar. Basketbol oynuyoruz. Potaya basket atmam çok hoşlarına gidiyor. Anne biz de oynayalım. Arabalarında otururken ellerine veriyorum topu… Tutamıyoruz anne çok ağır diyorlar. Hayır diyorum.. Tutabilirsin, yapabilirsin.  Onları yormayacak, kendilerini kötü hissetmeyecekleri şekilde oynuyoruz topumuzla. Bu aynı zamanda kol kaslarımızı güçlendirmek için iyi bir egzersiz. Kim bilir belki ileri de iyi bir sporcu da olurlar. Örnekleri de var.  Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımımız  4. kez şampiyon olmuş. Takımımızı da tüm kalbimle tebrik ediyorum.   İsteyince her şey mümkün. Engeller beynimizde…

       Tatil bitti. Sabah kahvaltısının ardından geri döneceğiz. Ellerimi yıkamak için lavaboya gittim. Temizlik görevlisi bayan bana baktı. Gidiyor musunuz dedi, üzgün bir ses tonuyla… Çok şaşırdım, evet dedim. Ama neden üzgün görünüyorsunuz?  Size alışmıştık dedi, sizsiz burası çok keyifsiz olacak. Dondum kaldım. Üzülmeyin dedim sonra yine geliriz. Tesisten ayrılırken araba da eşime anlattım durumu.  Nasıl bir enerji yaydıysak dedim, görevli bayan çok üzüldü ayrılırken… Eşim de o bayanla daha önce bir ara konuşmuş. Ben kızlarımızla parkta oynarken bizi seyrediyorlarmış. Eşime sormuşlar. Çocuklar annesinin kucağında hep neden? Eşim de yürüme engelli olduklarını söylemiş. O zaman da biraz duygulanmıştı bayan dedi.

        Hiç bilmediğimiz insanların yaşam enerjileri de olabiliyoruz işte… Onların yaşamlarını etkileyebiliyoruz.  Bazen onlara mutluluk veriyoruz. Bazen de üzüntü kaynağıyız.

Siz hangisisiniz?

30 Ekim 2012 Salı

İLK ÖDÜLÜM

        Bugün blogumu açtığımda sürpriz bir ödül ile karşılaştım. Sevgili blogger arkadaşım Müge Köklü Atik bloguyla ödül kazanmış. Müge'yi tebrik ediyorum. Ayrıca benim blogumu da takip edilmesi gereken bloglar arasında ödüle layık görmüş. Kendisine bana verdiği bu değerli ödül için çok teşekkür ediyorum. Biz blog yazarları olarak teşvik edici bu ödüller yaptığımız işe daha da sarılmamızı sağlıyor.
                                       
                                           

      İşte benden ödül kazanan bloglar... Maalesef 5 blogla sınırlıymış; ama ben 1 tane daha eklemek istedim:) Başarılarınızın devamını dilerim.:)


1)-Engelli Hikayeleri

2)-İmpossible Difficult Done

3)-http://tubanne.blogspot.com/

4)-http://hanhildem.blogspot.com/

5)-http://onebigplate.blogspot.com/

6)-http://terapiuzerine.blogspot.com/




 
 
 
 

16 Ekim 2012 Salı

HANGİ YOL SİZİN?


       Geçtiğimiz günlerde Damla ve Derin ile birlikte çizgi film izliyoruz. Birlikte film izlemekten ve yorum yapmaktan çok hoşlanıyorlar. Uzun süre bir noktaya takılıp tv izlemek elbette beyinsel faaliyetlerimizi yavaşlatıyor olabilir; ama bunu belli  aralıklarla ve ne izleneceği seçilerek yapıldığında ve aynı zamanda çocuğun nelere dikkat ettiği hakkında yorum yaparak izlenildiğinde çok da zararlı olduğunu düşünmüyorum. Üniversite’yi bitirirken bir tez hazırlamıştım. Çocuklara yönelik tv programlarının çocuğun gelişimine ve iletişimine etkileri konusunda… Kaliteli hazırlanmış çocuk programlarını çocuklarınıza rahatlıkla izletebilirsiniz. Gelişimlerinde ve iletişiminde olumlu katkıları çok fazla. Örneğin günümüzde çok popüler olan bazı çizgi filmler de böyle. Pepee, Calio, Mickey Mouse klüp evi bunlara en iyi örnekler…  Bunlar sayesinde şekilleri, renkleri, sayıları öğrenmenin yanı sıra bir çok toplumsal değeri de öğreniyorlar.  Örneğin Pepee aynı zaman folklörümüzün de çocuklar tarafından keyifle izlenmesini sağladı. Damla ve Derin de yürüme engelli olmalarına rağmen oturdukları yerde ellerini ve gövdelerini kullanarak bu danslara eşlik etmeye çalışıyorlar. Yurt dışında yapıldığı gibi Türk yapımı bu tarz çizgi filmlerin içine engellilikle ilgili bir şeyler de eklense çok güzel mesajlar verebileceğimizi düşünüyorum. Örneğin yürüme engelli bir arkadaş ya da tekerlekli sandalyede bir dede vs… Çünkü biliyoruz ki ağaç yaşken eğiliyor. Tekrar başladığımız noktaya dönersek Damla ve Derin ile hafta sonu Heidi’nin bir çok bölümünü birlikte izledik. Tivibu’da bir çok seçenek mevcut. Tivibunuz yoksa internetten de rahatlıkla izlettirebilirsiniz. Hatırlarsanız Benim Claralarım diye bir yazı yazmıştım. Çocukluğumda izlediğim Heidi ile ilgili zihnimde kalmış bazı şeyler vardı. Yıllar sonra kızlarımla tekrar seyrettiğimde ne kadar güzel bir çizgi filmmiş diye düşündüm. Heidi o kadar mutlu ki, çimlerde taklalar atıyor. Hayvanları seviyor. Doğayla dost, insan sevgisi son derece kuvvetli… Mesajlara bakar mısınız? Çizgi filmi izlerken televizyondan dışarıya yayılan bir enerji hissediyorsunuz. Pozitif enerji… İşte bir yapımın başarısı budur. Ekrandan dışarıya taşabilen, izleyicinin empati kurmasını sağlayabilen,  olumlu duygulara göndermeler yapan çok başarılı bir çizgi film bence… Heidi çimlerde takla atıp, yemyeşil kırlarda koşarken sanki bizi de yanında sürüklüyordu. Sonra durdum düşündüm. En son ne zaman yaptınız doğada böyle bir aktivite… Negatif enerjinizi nasıl boşalttınız. Şimdi İstanbul’a bakıyorum da yeşil alanlar ne kadar azaldı. Her yerde en az 3 büyük alışveriş merkezi. Ne yapıyoruz eğer çalışıyorsak hafta sonu bir çoğumuz  doğada yapılabilecek aktiviteler varken alışveriş merkezlerine dalıyoruz, çoluk çocuk… Fast Food yemekten obezite ile karşı karşıyayız. Alışveriş çılgınlığından bütçelerimizi zorluyoruz. Gereksiz yüzlerce giysi, ev eşyası ile dolup taşıyor evlerimiz. Ama birilerine maddi, manevi alanda yardım edebilir misiniz dendiğinde benim bütçem veya zamanın yok diyebiliyoruz.  O içeride tatmin edemediğimiz sevgisizliğimizi bu şekilde tatmin etmeye çalışıyoruz. Bu bir hastalık… Çağımızın hastalığı… Tüketim… Sınırsızca tüketim. Reklamları izliyorsunuz mesaj hep aynı… Yenisini al tüket…  Bu daha iyi eskisini at bunu al… Modası geçti at… Beynimiz bunlara şartlanmışken mutluluk kaynağımızın bunlar olduğunu sanarken nasıl gerçekçi düşünebiliriz ki… İşte bunun nedenlerinden biri seçim yapmayı öğrenemememiz. Hayır diyemememiz.  Daha çocukken başlıyor eğitimimiz hayır sen bilmiyorsun, büyüklerinin sözünü dinle.  Senin seçme hakkın yok önüne konanı yiyeceksin vs vs  Özgürce seçme hakkı sunulmayan, bir otoriteye bağlı olarak büyüyen çocuklar sonunda ne oluyor. Kendilerine özgüvenleri azalıyor. Kendi başlarına doğru karar veremeyeceklerini düşünüyorlar. Sonra mı ne oluyor? Sürü psikolojisi  tabiki… Aaa bak biri şunun iyi olduğunu söyledi.  Hipnoz olmuş gibi demek ki onu yapmalıyım. Bunun modası geçmiş bütçemi zorlayıp yenisini almalıyım, çünkü böylelikle prestijim artacak ben de özgüvenimi tatmin etmiş olacağım.Şimdi görüyorum bir çok kişisel gelişim eğitimleri başladı. Kendi yolunu kendi çizgini bulmak adına… Bu eğitimlere de çok rağbet var. Peki neden arttı. Çünkü o kadar çok başkalarının etkisi altındayız ki mutsuzuz. Sevgi  de arkadaşlık da  tıpkı bir eşya gibi basit hemen atılabilir değiştirilebilir oldu hayatımızda. .. Derinlemesine bir şeyi yaşamaya imkan yok. Hep yüzeysel… Çooook arkadaşım var. Facebookta 900 arkadaşım, twitterda 4.000 takipçim var. Bunlardan kaçı bir sorununuz olduğunda yanınızda… Ya da çok mutlu bir gününüzü beğenmek dışında kaç kişi sizi arayıp paylaşıyor. Ya da gel birlikte bir yerde oturup kutlayalım bu güzel haberi diyor. Kaç kişi… ??? Söyleyeyim şanslıysanız 2… Demek ki sizin gerçek anlamda 2 dostunuz var.  Peki birilerinin çok sayıda sizi takip etmesi, ya da çok kişi tanımanız neden önemli ve gerekli haline geldi. Çünkü prestij artık böyle…  Seni çok kişi takip ediyorsa demek ki çok gerekli bir insansın sen. Toplumun yararına bir şeyler yapıyorsun diye düşünürüm ben. Ama bakıyorum paylaşılan şeyler twitter da bugün yağmur yağacak şemsiye mi alsam. Diğerleri yorum yapıyor evet al yok alma… Bir diğeri yazmış. Hafta sonu dolabımı toplamaya üşeniyorum.  Yorum yok, beğenmişler. Nesi beğeniliyorsa… Bu kadar boş olduk işte…  Tembelliğin toplumda onay görüp beğenilmesi kadar komik bir şey olamaz herhalde…  Yani kısacası  bugün hayatımıza biraz tepeden bakabildiğimizi umuyorum. Hadi dışarı çıkın bugün hava güzel… Ama alışveriş merkezine değil. Deniz kenarında bir yürüyüşe ya da park varsa yakınlarınızda bir çay içmeye… Biraz çocukları izlemeye…. İzleyin çocukları çok şey öğreneceksiniz…  Ama lütfen seçim hakkı tanıyın onlara…  Onlara zarar vermeyecek kararlar alabilmesine yardımcı olun sadece, doğru karar almasına değil. Herkesin doğruları farklı olabilir çünkü. En önemlisi de seçme özgürlüğü ileride özgüveni gelişmiş, ne istediğini bilen nesiller getirecek.

2 Ekim 2012 Salı

ENGELLERİ AŞABİLİYOR MUYUZ ACABA?


CarrefourSA engelleri aşıyor
27.09.2012 - FMCG / Gıda Market
Perakendecilik sektörünün öncü markası CarrefourSA, engelli personel oranını yüzde 3’ten yüzde 5’e çıkararak engelli istihdamına katkı sağlamayı hedefliyor.
Türkiye’nin en büyük perakende zincirlerinden CarrefourSA, ülkedeki engelli istihdamına katkı sağlamak amacıyla mağazalarında görev yapan engelli personel sayısını artırma kararı aldı.
CarrefourSA Kurumsal İlişkiler ve Hukuk Direktörü Merter Özay; “Eğitim programlarıyla engelli çalışanlarımızın kariyer planlamasına yardımcı olacağız”
CarrefourSA, engelli istihdamında yasal sorumluluk olan yüzde 3 istihdam oranını yüzde 5 seviyesine çıkararak 150 engelli bireye daha mağazalarında istihdam sağlayacak. Konuyu bir sosyal sorumluluk projesi olarak gördüklerini belirten CarrefourSA Kurumsal İlişkiler ve Hukuk Direktörü Merter Özay; “Topluma karşı olan sosyal sorumluluğumuz gereği engelli istihdamına önem veriyoruz. Fırsat eşitliği sağlandığı takdirde, engelli çalışanlarımızın mağazalarımızda ne kadar büyük başarılara imza attıklarına şahit olduk. Düzenleyeceğimiz mesleki ve kişisel gelişim odaklı eğitim programlarıyla engelli çalışanlarımızın kariyer planlamasına yardımcı olmakla beraber profesyonel ve bireysel gelişimleri için çeşitli olanaklar sunacağız. Bu konuda en kısa sürede harekete geçmek için engelli vatandaşlarımız ile projede iş birliği yapabileceğimiz sivil toplum kuruluşlarını medya aracılığı ile CarrefourSA ile iletişime geçmeye davet ediyoruz” dedi.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx


        Sosyal Sorumluluk adına güzel bir adım, şirketi tebrik ediyorum. Ama sadece bununla bitmiyor. Engellilerin işe, okula vs gidebilmelerini sağlayacak olanakların da sağlanması gerekiyor.  Her şeyden önce toplumsal bir bilinç uyandırılmalı. Örneğin yürüme engelli çocuklara sahip olan bir anne olarak gelecekte yaşayabileceğimiz sıkıntıları şimdiden görebiliyorum ve bunları önlemeye çalışmak istiyorum. Onun dışında şu anda gündelik hayatta bir çok sıkıntıyla karşılaşan engelliler var. Asıl yardım bu noktada başlaması gerekiyor.  Gönüllü üyesi olduğum Türkiye Kas Hastalıkları Derneği'nin yardımcı olmaya çalıştığı bir engellimiz var. Ulaş Yağan'ın hikayesi bu durumu çok güzel açıklıyor. Dernekten gelen yazıyı sizinle paylaşıyorum:
      Ulaşın evi bir tepenin başındaydı ve evinden çıkamadığı için eğitimi yarım kalmıştı.
Ulaş’ın evine Giden Yolu Malazgirt Belediye Başkan’ı Mehmet Nuri Balcı’nın duyarlı katkıları ile düzeltmiş ve yaptırmıştık.
     Ulaş bunun üzerine hayata sıkıca tutunmuş yarım kalan eğitimini devam ettirmişti.
Bu yıl İstanbul’'da Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Öğretmenliği'ni kazandı. Yazık ki yine ulaşım sıkıntısı var. Bağlı bulunduğu Sultangazi Belediyesi'nin Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ile görüştüm. Engelli araçları var. Ulaş için destek talebinde bulundum ama olumlu yanıt vermediler. Araçları bir tane olduğundan oluşan yoğunluğa yanıt veremediklerini paylaştılar.
      Şimdi daha iyi anlıyor musunuz? Engelliler aslında en çok da buralar da engelleniyor. Desteğin buralardan başlaması lazım. Lütfen rica ediyorum. Duyarlı olun. Bakın hepimiz bir engelli adayı olabiliriz. Çoğu kez yaşamadıkça anlamıyoruz. Haklısınız. Bu blogu sırf bunları anlatabilmek adına açtım. Traji komik olan bir çok durumla karşı karşıyayız. Kızlarımı bir rehabilitasyon merkezine götürüyorum. 3 katlı merkezde asansör yok. Çocuklarım öğretmenleri tarafından kucakta 3 kat merdivenden çıkarılıyorlar. Allah korusun dengesi bozulup merdivenden düşseler. Ne olacak? Kim hesabını verecek? Yetkili ile görüşüyorum, haklısınız hanım efendi o da bizim bir eksiğimiz diyor. Bedensel engellilere hizmet veren, onlarla en çok iç içe bulunan bir kuruluşun bir şeyler yapmayıp, bu konuda eli kolu bağlı şekilde davranması... Çok üzücü ve çok yazık!  Oysa ki engellilere hizmet veren kuluşların belli standartları olması gerektiğini düşünüyorum.
       İşte bu nedenledir ki istenildiği kadar çalışmak için istihdam yaratılsın. Özellikle bedensel engellileri evden çıkaramadığın sürece bu sosyal sorumluluk projeleri sadece böyle kulağa hoş gelen yazı olarak kalır. Yine aynı nedenledir ki nice umut vadeden engelli çocuk eğitim olanaklarından mahrum kalır.