30 Kasım 2012 Cuma

İYİ İÇERİK ATÖLYESİ


     Her defasında daha iyi, daha doğru yazabilmek adına kendimi sürekli geliştirme çabası içindeyken Bumerang kapsamında Bumads reklam platformunun düzenlediği “İyi İçerik Atölyesi” etkinliğine katıldım. Çok faydalı bir eğitim paneli oldu. Konuşmacılar iyi seçilmişti. Katılamayan Blogger arkadaşlarım için bazı notlar tuttum. Bunları burada paylaşmak istedim. 

      İnternet kullanıcılarına seçme ve tercih özgürlüğü getirdi.  Bir blogger onu seçen ve tercih eden okurlarının okuyacağı yazılarının sorumluluğunu da aynı zamanda üzerine almış oluyor. Sosyal Medya’da yayıncılık açısından önemli bir fikir kaynağı Bloggerlar.  Önümüzdeki yıllar için dünyayı cep telefonları ve bloggerlar değiştirecek tabirleri kullanılıyor. Yani arkadaşlar kimilerimiz için basit bir hobi gibi başlayan blogger yazarlığı çok önemli. Aslında her birimizin toplumda bir kanaat önderi olduğumuzu biliyor musunuz?  İş böyle olunca ileride bunun da suyunu çıkaracaklar olabilir diye düşünüyorum. İşte bunlar arasından sıyrılabilmek adına iyi ve kaliteli içerik çok önemli hale geliyor.

          İyi içerik demek güzel okunur, akıcı, ilgi çekici içerik demek.  Ama diğer yandan da açık ve dürüst olmak çok önemli. Yazılarınızı yazarken lütfen bir editör edasında da inceleyin. Doğruyu yazmaya özen gösterin ve lütfen dürüst olun. Örneğin  insanlara arabesk müzik dinletip kendiniz klasik müzik dinleyen biri olmayın en azından. Çünkü bu samimi değil. Burası özgür bir platform sizinle birlikte olmak isteyenler, sizi önemseyenler zaten her daim okuyucunuz olacaktır. Kaygılara kapılmayın, bekleyin...

        Sosyal medya’da  sadece içeriğimizin iyi olması yetmiyor. Bu içeriğe yapılan paylaşımlar ve yorumlar da çok önemli.   Bloglarımızda link vermenin önemine değinildi. Blogların yaşlandıkça değer kazandığı unutulmamalı. Yılın insanı yok, söz bloglarda tabiri kullanılıyor.  Bloglar sayesinde insanların yazmayı yeniden öğrendiğine parmak bastılar.  

        Günümüzde medya anlayışı da hızla değişime uğruyor. 10 yıl televizyonda çalışmış biri olarak şunları söyleyebilirim ki televizyonlarda bile dikkat edin her şey interaktifleşmeye başladı. Yani gündemi kendi belirlediğini düşünen, kitleden uzak, halkın dışında tepeden bakan bir medya anlayışı artık değişiyor.  Yarışmalar, haberler, programlar artık izleyicisinden gerçek anlamda yorum almak adına sosyal medyayı kullanıyor. Tüm bunlar düşünüldüğünde ne kadar önemli bir platformda, ne kadar önemli ve ciddi bir iş yaptığımızı fark etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Sevgilerimle,

26 Kasım 2012 Pazartesi

TEŞEKKÜRLER

     
      Sevgili blogger arkadaşım Deeptone, Sade ve Derin isimli blogunda bunun üstüne tık tık tanıtımımı yapmış. Çok teşekkür ediyorum. Onun sayesinde bloguma yeni ziyaretçilerim katıldı. Benimle düşüncelerini ve duygularını paylaştılar. Kendimi daha güçlü ve mutlu hissettim. Yazılarımı okuyan, yorum yapan blogumu destekleyen herkese ama herkese sonsuz teşekkürler. Her şey daha güzel, daha kaliteli bir yaşam için.

      6 ay önce yazmaya başladığım bu blogu bir gün kızlarıma devretmek ve bu çok özel çocukların kaleminden onların yaşadıklarını okuyabilmek en büyük isteğim. Hayattımızdaki engelleri tek tek aşabilmek dileğiyle,

Kucak dolusu sevgiler,

Aytül Köktuna

22 Kasım 2012 Perşembe

TUVALET EĞİTİMİ


        Ne zamandır bir konuda yazmak istiyorum. Tuvalet eğitimi… 2-3 Yaş arası çocuğu olan aileleri bekleyen bir durum çocuğuna tuvalet alışkanlığı kazandırmak. Bu döneme ait çeşitli psikologların kuramları var. Diyorlar ki tuvalet eğitimi çok katı kurallarla geçerse çocuğun psikolojisini ve kişiliğini etkiliyor. Aşırı titiz, saplantıları olan, obsesif davranışlar gösterebilen, cimri, inatçı, katı ve aşırı kontrolcü kişilik özellikleri gösteriyorlar. Gevşek davranıldığında ise yetişkinlikte aşırı dağınıklık, düzensizlik, umursamazlık kaygısızlık içeren bir kişilik yapısına sahip oluyor.

      2-3 yaş arası dönem çocukların bir takım gereksinimlerini kendisi yaparak özerkliğini ilan ettiği bir dönemdir. Çocuğun her şeyine yardım edilirse çocuk çekingen ve pasif oluyor. Yetersiz olduğunu düşünüp kendinden utanmaya başlıyor. Kendisinden kuşkulanıyor.  Bu dönem bağımsız davranışlara izin vermek gerekir.

      Damla ve Derin çok şükür çabuk uyum sağlayan çocuklar olduğu için tuvalet eğitimini de 2 ay gibi bir süre içinde tamamladılar. Onları mümkün olduğunca kendilerine güvenmeleri için destekledik. Baskıcı olmadık, çok serbest de bırakmamaya çalıştık.  Genelde ne kadar sürede tuvaletleri geldiğini hesapladık. O süre gelince kendilerine sorduk. Bazen anne tuvaletim yok deyip 2 dakika geçmeden yerleri ıslattıklarını da görmüştüm. Onlara kızmadan tamam anneciğim önemli değil. Bir dahakine dikkat edersin dediğimde ve bunun üzerine  bir daha aynı olayı yaşadığımda ne deseler beğenirsiniz. Tamam anne önemli değil, olabiliiiir. Eşimle çok gülmüştük o zaman bu sözlere. Dedik ki sünger gibiler her şeyi çekiyorlar ve bunun üzerine söylediklerimiz konusunda daha dikkatli olmaya çalıştık. Tuvalet için bir oturakları var, bir de tuvaletin üzerine takılan bir adaptör. O an nereyi kullanmak istiyorlarsa kendileri seçiyorlar. Tabii kendileri gidemedikleri için bu alanlara kucağımızda götürüyoruz. Ağırlaşmaya başladıkları için bizim için de çok kolay olmayan bir süreç bu. Daha çok uyuyan bir çocuğu taşımaya benziyor. Hani bütün kaslarını gevşetip, tamamıyla tüm yükünü size bıraktıkları an vardır ya. Tam olarak öyle işte. Şu an 13 kgler. Ama ben onları kucağımda taşırken daha ağır hissediyorum.

       Bu dönem çok korumacı olmamaya gayret ediyoruz. Sonuçta her anne-baba çocuğuna karşı korumacı davranmaya çalışıyor. Bu doğal bir iç güdü. Yapmak istedikleri konusunda, ilgi alanları konusunda gözlemciyiz ve desteklemeye çalışıyoruz. Sevdikleri bir şeyi yaptıklarında bizden onay almak üzere soruyorlar. Tebrik ediyoruz. Yüzlerindeki gurur ifadesini görmelisiniz. İşte tuvalet eğitimi sırasında da bazı düşüncelerim vardı. Sonuçta en temel ihtiyacını tek başına karşılayamayan çocuklarım var ve bu dönem tuvalet eğitiminin psikolojileri açısından çok önemli olduğunu biliyorum ve konuyu bir kaç pedagoğa açtım. Dedim ki bu dönem en temel ihtiyaçlarından birini karşılayamamaları onları bedensel yetersizlik düşüncesine iter mi? Çünkü halen durumları hakkında net bir fikre sahip değiller. Sonuçta şöyle bir şey çıktı ortaya dediler ki elbette itebilir, bunun için her süreçte, yaptığınız her şey de onu da katın. Örneğin tuvalet eğitimi sırasında tuvalet kağıdını onun tutmasını sağlayın ve sonra ondan isteyin ve size yardımcı olduğu için ona teşekkür edin. Gerçekten de işe yarıyor. Kendilerini daha iyi hissediyorlar. Böylece bedensel engelli bile olsalar yaşamlarının içinde bir şeyler de onların da katkısı olduğunu hissetmeleri , düşünmeleri psikolojik gelişimlerini de sağlam tutuyor. Böylelikle ruhen engellilik de ortadan kalkmaya başlıyor. Ruhen engellilik derken bir şeyi yapamayacağını düşünen  savunma mekanizmalarını harekete geçiren durumu kastetmek istiyorum.

     Burada özellikle engelli çocuğu alan ailelere şunu söylemek istiyorum. Lütfen çocuklarınızı destekleyiniz. Onları hayata katınız. Yapabilecekleri konusunda yüreklendiriniz. Bir gün görüştüğüm bir pedagog bana şöyle demişti. Bedenimizde bir şey eksik olduğu zaman başka bir şey daha fazla çalışmaya veya gelişmeye başlar. Örneğin görme engellilerin kulaklarının daha hassas olması gibi. Damla ve Derin için de yürüme fonksiyonlarının olmamasından dolayı sosyal zekalarının çok ileri olduğu söylenmişti. İşte bunları gözlemlemeliyiz. Farklılıklar hayata renk katar. Yeni düşünce kalıpları gelişir.
Hayata tek bir pencereden bakan biri olmamanız ümidiyle…

19 Kasım 2012 Pazartesi

BABAMA...


      Çocukluğumda asi bir kızdım. Kurallara uymayı sevmezdim. Daral gelirdi bana kurallar zincirinden… Özgür olmayı sevdim hep…  Büyüme çağlarımda hemen bir çoğumuzda görüldüğü gibi ben de ruhen uzaklaştım ailemden. Arkadaşlarım daha önemli. Varsa yoksa arkadaşlarım… Çeşitli konularda konuştuğumuzda babama karşı gelirdim çoğu zaman. Baba sen bilmiyorsun… Baba öyle değil… (Hatırladın mı baba?)    Böyle zamanlarda babam derdi ki asi olmanı seviyorum. Dik durmanı seviyorum. Ama bunu babana karşı yapmamalısın. O zamanlar anlamıyordum onu.  Çok acımasız buluyordum. Bana diyordu ki, mücadeleyi öğrenmen lazım. Hayatta güçlü durabilmek için her işini kendin yapmayı öğrenmelisin.  Aman ne kızıyordum babama o zamanlar. Acımasızlığı mı kaldı. Gaddar baba mı olmadı. Bir gün çocukların olduğunda anlayacaksın bizi dedi. Evet çocuklarım oldu. Üstelik fazlasıyla mücadele etmem gereken bir hayatım da oldu. Ama ben tüm bunların karşısında topladım kendimi… Çünkü o zaman fark etmedim belki ama içimdeki gücü babam bana kazandırmıştı zaten.  Şimdi hep yanımdalar. Ne olursa olsun biz hep yanındayız, seni hiç bırakmayacağız diyorlar. Ben de hiç bırakmadım kendimi. Benim de güçlü bir annem-babam varmış meğer.  Şimdi ben de kendimi güçlü hissediyorum. İşte biz de anne-babalar olarak çocuklarımıza bu gücü kazandırabilmeliyiz. Hayattaki zorluklara karşı dimdik ayakta durabilme gücü… Bunu sağlayabilmek için daha bebekken onların özerkliklerine saygı göstermekle başlamak lazım. Bırakın çocuklar kendilerini ortaya koysunlar. Sadece gözlemleyin onları bakın ne cevherler çıkacak ortaya… Çocuklar sadece sevgi ve ilgi isterler ailelerinden. Bu sevgi ve ilgi onları sımsıcacık bir çatı altında tutmaya yeter.  Bazen çok soğuk olsa üşüseniz,  bazen  üstünüze geliyor gibi olsa her şey bu sıcak ilgi ve sevgiyi hatırladığınızda bir güç yükselir birden yüreğinizden ve tüm bedeninizi sarar.  Köstek değil, destek olanlardan olun, her zaman….

Sevgilerle,

                                                           Teşekkürler Baba... 

16 Kasım 2012 Cuma

ENGEL SİZSİNİZ...


        Geçtiğimiz bir kaç gün önce belki okudunuz Ankara’da tekerlekli sandalyede bir engelli rampa bulunmayan kaldırıma çıkamadığı için onu görmeyen çöp koteynırının çarpması sonucu hayatını kaybetti.  Yürüme engelliler için ahh bu kaldırımlar, ahh bu merdivenler, asansörleri olmayan binalar vs vs.. Bu nedenle eve hapsolan engelliler ve aileleri… Bakın kızlarım artık ağırlaşmaya başladı. 13 kgler fakat rahatsızlıklarından dolayı hissetmiş olduğum ağırlık 20-25kg civarı. Bu tıpkı uyuyan bir çocuğu taşımaya benziyor. Tüm bedenini size bırakıyor. Onları asansörü olmayan yerlere götürmekte şu an zorlanıyorum. Bir kaç sene daha böyle sürerse onlar da evlerinden çok fazla çıkamayacaklar. Apartmanımızda asansör var. 8.katta oturuyoruz. Fakat apartman girişinde ve içeri girdikten sonra da beni zorlayan tam 3 basamak var. Bebek arabalarını tek başına kaldırıp oradan geçmek bazen zorlu bir yolculuğa benziyor. Apartman Yöneticisi olan ev sahibimizden bu konuda bir rica da bulunduk. Çocuklarımızın durumunu anlattık. Bu rampanın sadece çocuklarımız için değil, yaşlı tekerlekli sandalyede olanlar için, bebekleri olan anneler için, pazar arabasıyla eve çıkmaya çalışan herkes için gerekli olduğunu söyledik. Sağ olsun bizi kırmadılar ve apartmanımıza seyyar da olsa merdivenlerin üzerine rampa taktırdılar. Çok sevindim, bunu görünce… İşte duyarlı biri dedim.  Oysa ki her apartmanda olmalı. Haklısınız ben de bu zamana kadar düşünmemiştim. Ama şimdi ben bunu yazıyorum ve siz de okuyorsunuz ve artık biliyorsunuz.  

        Annemle bir gün metrobüsle bir yere gitme macerasına giriştik. Kızlar bebek arabalarında…  Hadi ilk duraktan bindik, binmek sorun olmadı. Fakat son durakta indiğimiz yerde üst geçitten karşıya geçmemiz gerekiyor. Bir de baktık ki engelli asansörü var. Ohh dedik tamam buna binip geçidin üstüne çıkarız. Bir de ne görelim asansör kilitli. Etrafa bakındım görevli yok.  Akbilciye sordum bilmiyorum dedi. Eee ne işe yarıyor bu asansör. Düşündüm neden bizim ülkemizde bu tarz alanlara kilit vurmak gerektiğini…  Toplum olarak o kadar tembeliz ki. Şimdi oranın kiliti olmasa bizim ülkemizde engelliler dışında herkes çıkar bu asansörden, bir de tıkış tıkış olurlar 3 güne kalmaz bozulur.  Nasıl otoparklarda engelliler için ayrılmış yerlere park eden insanlar var ya aynen öyle…

       14 Kasım 2012 Dünya Diyabet ve obezite günüydü.  Kutladık. Dünya Diyabet ve Obezite günümüz kutlu olsun. İçi boş tabi ki… Çoğu şey gibi. Maksat kutladık mı kutladık. Ne oldu kaçımızın diyabet ve obeziteden haberi var.  Hadi var diyelim. Obeziteden korunmak için spor şart. Hadi yapamıyorsun vaktin yok. O zaman asansörle çıkma yürü. Çalıştığım şirkete sabahları gelirken 1 kat için taa 8.kattan asansör bekleyen insanları görüyorum. 1 katı çıkmaya üşeniyorlar. 8.kattan asansörü beklemeye üşenmiyorlar. Pes doğrusu. Tembellik ruhumuza işlemiş.  Bir de beklememek için 3 kişilik asansöre 4-5 kişi binmeye çalışanlar yok mu bittiğim andır. Her gün bozuluyor o asansör. Bir de bazıları hiçbir yerinden hava almayan asansörde sigara elinde inmiyor mu? Duramıyorum. Basıyorum fırçayı.  

       İşte bunlar hep kültür… Daha ailede başlayan kültür meselesi… Biz anne-babalar nasıl davranıyorsak çocuklarımız da bizi taklit ediyor. Öğrenilmiş davranış modelleri bunlar. Yazılarımı takip eden sevgili anne-babalar,  lütfen çocuklarınızı tembelliğe itmeyiniz. Her istediğini yapmayınız. Biraz zorlanmayı öğrenmemiz lazım. Gayret sarf etmeyi  öğrenmemiz lazım. Kolaya kaçmak basit. Önemli olan zoru başarmak.

       Bazen buradan geleceğe baktığımda korkuyorum. Kaygılanıyorum. Kızlarım 3.5 yaşında. Henüz bir ana okuluna gidemiyorlar, ama çok istiyorlar. Gittiğimiz rehabilitasyon merkezinin yakınlarında ana okulları var. Rengarenk boyalı, duvarlarında çizgi film karakterlerinin olduğu binalar. Buradan geçerken bana diyorlar ki anne bir gün biz de okula gideceğiz değil mi? Büyüyünce…  Bir an duruyorum ama cevabım hazır aslında evet kızım büyünce… Şimdi spor yapıp güçlenelim. Büyüyünce gideceğiz.  Eşim tabii baba olarak tüm koruma iç güdüsüyle 7-8 yaşına kadar vermeyelim okula diyor. Kimse kızlarımızı üzmesin, dışlamasın. Ama biliyorum ki bu doğru değil. Eninde sonunda bu gerçekle karşı karşıya kalacaklar. Bu nedenle de güçlü çocuklar yetiştirmeye gayret ediyorum. Engelli ama ruhen güçlü… Ruhen engelsiz.  Bazen bana anne ben yapamam, sen yap deyip kolaya kaçmaya çalışıyorlar. Hayır diyorum, yapabilirsiniz. Anne çok yorgun şimdi.  Beni de anlamaya çalışın diyorum, anne yorgun olunca sizinle oynayamaz, bırakın biraz anne dinlensin. Anneniz sizin  gibi ikiz değil.:)  O zaman yüzüme öyle tatlı bir bakışları var ki görmelisiniz. Tamam anne diyorlar.  Bekliyorlar. Tabii sonra oynuyoruz birlikte. Hadi bakalım kızlar gösterin kendinizi diyorum.  Bak anne Angelina Balerina gibi bale yapıyoruz diyorlar. Evet kızım harikasınız diyorum. Evde Kuğu Gölü balesi yapıyoruz şu aralar. Siz hiç yürüme engelli bir balerin gördünüz mü? Ben gördüm. Bizim evde 2 tane var. Eller havada, yüzlerinde ise gurur…

 Sevgiyle kalın.

HAYDİ UZAT ELİNİ DUYARSIZ KALMA


      Bugün bir kez daha anladım. Bu yazıları yazmakta ne kadar doğru yolda olduğumu.  Öncelikle yazılarımı okuyan sizlere bana dönüşleriniz için çok teşekkür ediyorum. Kiminiz belki (buraya tık tık)kas hastalıklarını hiç tanımıyor ama farkındalığın arttığını söylüyor. Kiminiz hastalığı yaşıyor ve kişisel hayat tecrübemizden çok faydalandığını söylüyor.  Bugün mail adresimde bir mesaj, Urfa’dan…  Okumaya başladım. Urfa’dan Mehmet’in de 2.5 ve 4 yaşlarındaki oğulları (buraya tık tık)Merozin Negatif Konjenital Musküler Distrofi hastasıymış. Eşinin psikolojik durumunun hiç iyi olmadığını söyledi. Şu an da çocukları da fizyoterapiye gitmiyorlarmış.  Yazılarımda hep anlatıyorum. Güçlü aile, güçlü çocuk diye… Özellikle anneler  bu durumu yaşayan anneler… Yazdıklarımı mutlaka okumalısınız. Çünkü ben de sizin yollarınızdan geçtim. Babalar… Bazen durumu kabullenmeyip kaçan babalar… Bazıları durup mücadeleyi seçen özel babalar… Kaçmak kolay.  Mücadele etmek zor.  Mehmet işte bu özel babalardan biri… Yazıştık kendisiyle, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Eşine psikolojik desteğin şart olduğunu söyledim.  Mehmet eşine bu konuda çok yardım edecek inanıyorum. Çok duygulandım.  Çok sevindim, bu iki çocuğun geleceğinde ve ailesinin hayatında olumlu değişiklikler yaratabildiysem ne mutlu bana.

         Sizler beni takip eden, yazılarımı okuyan sevgili dostlarım… Çevrenizde bu tarz hastalığı olan ne yapacağını bilmeyen ve kimi zaman kaderine küsmüş durumda olanlara yardımcı olabilirsiniz. Yazdıklarım sayesinde artık hastalığı sizler de az çok tanıyorsunuz. Bilmeyen çok fazla insan var. Anlatabilirsiniz. Destek olabilirsiniz.  Kas Hastalıkları Derneği’nin Hasta Gönüllü Ağı var üye olabilirsiniz. Nasıl yardımcı olunabileceğini danışabilirsiniz. Yazılarımın bir kısmı kişisel tecrübelerimize dayanmakta.  Her hastalık için doğru bir doktorun ve doğru tedavi yöntemlerinin olduğuna inanıyorum.  İstedim ki yaşadığımız tecrübeler  yolunuza ışık tutsun. Hastalığı taşıyanlara örnek olsun. Yaşamayanların farkındalığı artsın. Engelli çocuğu olan ailelere, engellilere toplumumuzda bir nebze bakış açısı değiştirebiliyorsam ne mutlu bana… Gayet sağlıklıysanız hayatınızda her şey iyi gidiyor görünüyorsa bile bu tarafa da ara sıra bakmayı unutmayın. Hayat hep belirli biz çizgiyi izlemiyor. O nedenle şu anınızın kıymetini bilin. Başkalarına yardım etmekte umursamaz olmayın. Çünkü her şey yolunda gider, bir gün gelir yaşlanırsınız, sağlık problemleri kapınızı çalmaya başlar. Çünkü vücudumuzda bir makine gibi… Elbet bir müddet sonra hasar vermeye başlayacak.  İşte o gün etrafınıza baktığınızda sağlığınızı kaybetmeye başladığınızda yalnızlığı hissetmemek adına  şimdiden bilinçlenin. Çocuklarınıza başkalarına yardım etmeyi öğretin. Ağaç yaşken eğilir unutmayın. Hiç unutmuyorum hamileyim.  Karnım burnumda… Kısa bir mesafede otobüse binmek durumunda kaldım. Biliyorsunuz ön koltuklar hamileler ve yaşlılar içindir.  Beni gören hiç kimse istifini bozmadı. Taa ki halimi görmüyor musunuz? Yaptığınız çok yanlış, kalkın diyene kadar. Bazen birilerinin bizi anlayabilmesi, duyabilmesi için gerçekten sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Doğrular için sesinizi yükseltin.  Çünkü susarak sizi kimse anlamayacak, duymayacak.