31 Aralık 2012 Pazartesi

MUTLU SENELER


Sevgili Dostlarım,

 

       Bugün 2012'nin son günü. Yarın yeni bir döngünün başlangıcı olacak. 2012 bazı şeylerin başlangıç yılı olduğu gibi bazı tıkanıklıkların ve durağanlıkların yılı da oldu. Benim için en güzel başlangıçlardan biri mayıs ayında bu blogu açarak sizlerle yaptığım duygusal ve düşünsel paylaşım oldu. 2013'e hoşgörüyle ve paylaşmakla başlayalım. Hoşgörü, iyilik, kardeşlik, mutluluk, sağlık bize gökten zembille inmeyecek. Yaşamlarımızın sorumluluğunu alarak, bilinçli bir şekilde daha güzel bir yılı paylaşmak dileğiyle. Yeni yılı bunların üzerine kuralım.

 

Hep birlikte nice mutlu senelere...

 

 

Aytül Köktuna


27 Aralık 2012 Perşembe

AHH BU ÖN YARGILAR

      Bir şeyi yapamayacağımıza inancımız nasıl gelişti? Nereden geliyor bu korkular, endişeler, ön yargılar? Korku pekiştirilebilir mi? Herhangi bir nedenle duyduğumuz güven eksikliği korkuya mı yol açıyor? Kafamın içinde onlarca soru… Şimdi başımdan geçen bir olayı paylaşmak istiyorum sizlerle. Damla ve Derin biliyorsunuz ki henüz yürüyemiyorlar. Onları bir yere oturttuğumda diyordum ki anneciğim sakın hareket etme bak düşersin. Canın acır. Dikkatlice dur beni bekle, kımıldama … ve düşmemek için beni öyle hareketsizce beklediklerinde gurur kaynağı yapıyordum bunu bir dönem kendime. Bak ne güzel dinliyor beni kızlarım. Oysa ki ne yaptığımı fark etmem çok şükür ki kısa bir zamanımı aldı. Bir gün çocuklarımdan başka insanlara karşı biz onu yapamayız düşeriz, cümlelerini duyduğumda bir öz eleştiri yapmam gerektiğinin farkına vardım. Neden böyle söylüyorlar dedim kendi kendime? Rastlantı bu ya ertesi gün ofise geldiğimde Engelliler Merkezi’nden bir telefon geldi. Beni bir panel’e davet ettiler. Davranış Terapisti gelip annelerle konuşacakmış. Tamam dedim geleceğim. Bu sırada kafamda bir gün önce olanları da yorumlamaya çalışıyordum. Ben bunları düşünürken odama bir iş arkadaşım geldi. Dedi ki kızlarınızın yürüme engelli olduğunu yeni öğrendim. Çok üzüldüm. Biliyor musunuz ben de doğuştan kalça çıkığı problemiyle doğmuşum. Annem ve babam çok zor dönemler geçirmişler. Babamın intiharı düşündüğü zamanlar bile olmuş ve sözlerine devam etti hep korumalı bir çevrede büyüdüm. Ailem, düşme tehlikesi karşısında daha büyük sorunlar yaşarım düşüncesiyle kalabalık çevrelerden uzak tuttular beni ve biliyor musunuz benim hiç arkadaşım yok dedi. Çok şaşırdım. Evlendim ama çocuk sahibi olmaktan korktum. Birbirimize bakakaldık öylece, benim kafamda sorgulamalar, onun kafasında sorgulamalar… Sonra gitti… Arkasından düşündüm bizler korumacı ebeveynler olarak nerede hata yapıyoruz diye. Yanıtı aynı gün katıldığım panelde buldum. Davranış Terapisi Uzmanı Nükte Altıkulaç’ın konuşmacı olduğu panelde davranışın nasıl ortaya çıktığı, pekiştireçlerin ne olduğu hakkında bilgi veriliyordu ve Türkiye’de yeni başlanılan ABA terapisini ilk onlardan duydum. (Applied Behavioral Analysis) Uygulamalı Davranış Terapisi olarak adlandırılan ABA 1930’ larda Skiner tarafından geliştirilen bir teknik. Tekniğin temelinde, davranışla çevre arasındaki ilişkiyi araştırma ve olumsuz davranışı olumluya yönlendirme yatıyor. Uzun yıllardır Amerika’da uygulanan yöntemle pek çok farklı davranış bozukluluklarına çare bulunabiliyor. ABA-Davranış terapisi her ne kadar Otizm ile gündeme gelse de,aslında başta çocuklar olmak üzere tüm yaş gruplarındaki bireylerin günlük yaşamda karşılaşacakları problemleri aşmada etkin bir yöntem olarak sunuluyor. 

          Nükte Hnm’a dedim ki siz konuşurken bugün gelişen tüm olayların puzzlelarını birleştirdiğimde sorun net olarak gözüktü. Ben çocuklarımı korumaya çalışırken onlarda korkuyu pekiştiriyorum dedim. Çok güçlü olmadıklarından dolayı zaman zaman düşüyorlar ve düşmenin ne olduğunu biliyorlar. Ben onları düşebilecekleri bir yere koyduğumda ve sakın kımıldamayın düşersiniz dediğimde beyinde bu algı yerleşiyor. Damla ve Derin düşer olarak. Böylelikle bir şeyi yapamayacakları ile ilgili ön yargıyı sürekli pekiştirdiğimi anladım. Ön yargılarla ilgili Albert Einstein'ın çok güzel bir sözü var; bir insanda ön yargıları kaldırmak atomu parçalamaktan zordur. diyor, ne kadar doğru bir yere vurgu yapmış.  Şunu yapamazsın, düşersin vs gibi pekiştireçler çocuklarımın korku duymalarına yapamayacaklarını düşünmelerine neden olmuştu. Nükte Hanım da bana şunları söyledi: Bir anne olarak çocuğunuza tehlike yaratacak şeyleri gördüğünüzde ona fark ettirmeden bu durumu ortadan kaldırmalısınız veya en az zarar verecek hale getirmelisiniz. Mesela koltuktan düşebileceğini düşünüyorsanız. Çocuğu oraya koymayın daha emin bir yerde bırakıp yanından ayrılın ama daha önce yaptığınız gibi söylemler kullanmayın. Çünkü kendilerine güvenleri azalıyor. Oysa ki bu da istemediğimiz bir şey… Çünkü sonraları onları yürütmeye çalıştığımızda hayır ben yapamam düşünceleri gelişecektir. Bu tarz düşünceler de böyle yeşerir. . Bu olaylarla beraber farkındalığım arttığından itibaren bir daha bu tarz söylemler hiç kullanmadım. Düştükleri zaman dedim ki onlara üzülmeyin çok normal, herkes düşebilir. Bak birazdan acın geçecek ve unutacaksın. 

       Fizyoterapistimizin başlangıçta söyledikleri geldi aklıma. Beyin uyaranlarla gelişir. Özellikle Damla ve Derin gibi kas güçsüzlüğü olan çocuklarda beyin gelişimi için bu uyaranların alınması çok önemli… Bir şey olacak kaygısıyla put gibi durması beklenen çocuk uyarını nereden alacak acaba değil mi? Beyin 5 duyusuyla öğreniyor. Dokunuyor, görüyor, kokluyor, duyuyor ve tadıyor. Bebekliklerinden beri dışarıdan kendi başlarına yeterli sayıda alamadıkları bu uyaranları biz destek vererek sunmaya çalıştık. Çeşitli yüzeylere dokundurduk. Koklamalarını sağladık. Vs vs Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Duyumda inanılmaz bir açıklık. Benim duymadığım bir çok kokuyu hemen fark edebiliyorlar. Hatta onun ne kokusu olduğunu soruyorlar. Sesler… Küçük, büyük bütün seslere karşı duyarlılar. Bu neyin sesi anne diyorlar hemen. Eğer bu tarz engelli bir çocuğa sahipseniz fizyoterapistinizin de yönlendirdiği şekilde çocuklardan uyaranları eksik etmemelisiniz. Eğer çocuğunuzda bir engel yok ise o zaman da uyaranlar yine önemli. Bunun için Dr. Semih Summak ve Dr. Elçin Summak’ın Sistem Yayıncılığından çıkan kitabı Akıllı Bebekler Akademisi’ni mutlaka okumalısınız. Ben çok faydasını görmüştüm. Damla ve Derin sıcak ve soğuğu daha 10 aylıkken öğrenmişlerdi. Sağ olsun annem sabahları kendine çay koyduğunda onlara da ılık ıhlamur verirken bak anneannenin çayı sıcak buhar geliyor, sizinki soğuk bak parmağınızın ucuyla dokunun dediğinde öğrenmeyi de tamamlamışlardı.

       Hiç düşündünüz mü en son ne zaman bir şeyleri yapabileceğimize inancımızı kaybettik? Güzel olacağına inandığımızda her şey mümkün…. 

      Ön yargılarımızı kaldıralım.

      Belki o zaman engellilik diye bir şey de kalmamış olur.





17 Aralık 2012 Pazartesi

DÜNYADA MIYDIM ACABA?

       Kendimize zaman ayırmak… Bazen günlük uğraşlar içinde ne kadar zor geliyor değil mi? Kendimize zaman ayıramamaktan şikayet ediyoruz bir çok zaman. Başkalarına vaktim var ama kendime yok. Hep ihmal ettiğimiz kendimiz. Hepimizin kendine göre zorlu yaşam koşulları var. Benim de öyle. Geçen hafta iş yerimde masamda bir zarf. Bir davetiye gelmiş. Redbull firmasının bir etkinlik daveti. Şimdi bu davete gitmemek için kendimce bir çok neden öne sürebilirim; ama dedim ki kendime çocuklarımı bırakabilecek bir yer bulacağım ve eşimi de alıp bu etkinliğe gideceğim. Neyse ki sevgili ablam kızlarımla o gece ilgilenmeyi seve seve kabul etti. Biz de eşimle birlikte bu etkinliğe katıldık.

       Athena-Manga karşılıklı sahne almış ve yılın müzik çarpışması olarak nitelendiriliyor. Bir müzik etkinliği bu kadar mı güzel yapılır. Her şey düşünülmüş. Sıcak, keyifli ve çok eğlenceli bir ortam. Dikdörtgen bir alanın içinde bir tarafta Manga’nın sahnesi bir tarafta Athena’nın sahnesi boks maçı seyreder gibi bir Athena, bir Manga söylüyor. İzleyiciler bu iki sahnenin ortasında, bir öne bir arkaya dönüyoruz, bir coşku bir coşku... Athena ve Manga birbirlerinin şarkılarının yanı sıra çeşitli müzik türlerinde de kendi şarkılarını yorumladılar. İlk defa böyle bir sahne gördüm. Tüm izleyiciler eşlik ediyor. Herkes ayakta, mutlulukla dans edip şarkı söyleyenler harika bir görüntüydü. Çok eğlendim. Bağıra bağıra şarkı söylemek ne stres attırıyormuş. Zıplamak, hoplamak… Ne iyi geldi. Yurt dışında Redbull bu tarz etkinlikleri çok yapıyormuş. Ülkemizde de her sene yapıldığını duydum. Bence 2013’teki etkinliği kaçırmamalısınız. Bakalım 2013’teki sürprizleri ne olacak?

       Konserden sonra bir kuş hafifliğinde süzülerek gittim eve… Bir güzel de uyku. Sabah hayat önce bana güzel, sonra verdiğim enerji ile herkese güzel. İşte bu nedenle zaman zaman kendimiz için iyi gelecek küçük kaçamaklar yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bizim bu geceye katılmamıza destek olan sevgili Tuba ve Eray'a minettarız. Diğer yandan Redbull kanatlandırdın bizi:) Teşekkürler,

7 Aralık 2012 Cuma

EĞLENCELİ ZAMANLARIMIZ-4



İkizlerimin komik anları:) Resmin üzerini tıklayın videomuzu seyredin:)

                        


3 Aralık 2012 Pazartesi

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ


      Bugün Dünya Engelliler Günü. Sevgili engellilerim sizden özür dilerim. Size engelsiz bir hayat sunamadığımız için biz suçluyuz.  Gerek okullarımızda, gerekse aile içi eğitimlerimizde bu konulara yer verilmiyor. Veriliyorsa da yeterli değil. Ben de engelli iki çocuk sahibi olana kadar çok bilinçli sayılmazdım bu konuda. Ama yaşadım ve gördüm. Bunları anlamak için illa başımıza gelmesi gerekmiyor. Toplumca bilinçlenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yaşadığım olaylar ve gördüklerim engellileri ve engelliye sahip aileleri anlamadığımız, kaçtığımız konularını gündeme getirdi. İstediğiniz kadar kaçmaya çalışın bir gün yaşlandığınızda yine karşı karşıya kalıyorsunuz. Zaman geçtikçe ve kızlarım büyüdükçe ne kadar çok eksikliğimiz olduğunu daha da görüyorum. Sevgili küçük kızlarım 2-3 sene sonra okula başlayacaksınız. Annesiz okula gidemeyeceksiniz. Okulun merdivenleri  ve çıkamayacağınız derslikleriniz anneniz yanınızda olmadan sizi engellemiş olacak. Allah bana kuvvet versin ki sizin her zaman yanınızda olabileyim. Engellerinizi tek tek ortadan kaldırabileyim.  
        Biz engellilere sahip olan ailelere çok iş düşüyor. Oturup ağlayıp sızlamak, kadere küsmek yerine bu durumu anlatmalıyız. Ebeveynler olarak en büyük ve kutsal görevimiz engellilerimize iyi ve kaliteli bir gelecek sunmak olsun.  Lütfen artık sadece konuşmayın, bir şeyler yapın. Çocuklarımızın sosyal çevrede olabilmeleri, eğitim hakkını sürdürebilmeleri için gerekli olan asansör ve merdiven düzeneklerini ben yaptıramam. Ama bu bilinç topluma ve yöneticilerimize hakim olursa, bir şeyler değişebilir.

30 Kasım 2012 Cuma

İYİ İÇERİK ATÖLYESİ


     Her defasında daha iyi, daha doğru yazabilmek adına kendimi sürekli geliştirme çabası içindeyken Bumerang kapsamında Bumads reklam platformunun düzenlediği “İyi İçerik Atölyesi” etkinliğine katıldım. Çok faydalı bir eğitim paneli oldu. Konuşmacılar iyi seçilmişti. Katılamayan Blogger arkadaşlarım için bazı notlar tuttum. Bunları burada paylaşmak istedim. 

      İnternet kullanıcılarına seçme ve tercih özgürlüğü getirdi.  Bir blogger onu seçen ve tercih eden okurlarının okuyacağı yazılarının sorumluluğunu da aynı zamanda üzerine almış oluyor. Sosyal Medya’da yayıncılık açısından önemli bir fikir kaynağı Bloggerlar.  Önümüzdeki yıllar için dünyayı cep telefonları ve bloggerlar değiştirecek tabirleri kullanılıyor. Yani arkadaşlar kimilerimiz için basit bir hobi gibi başlayan blogger yazarlığı çok önemli. Aslında her birimizin toplumda bir kanaat önderi olduğumuzu biliyor musunuz?  İş böyle olunca ileride bunun da suyunu çıkaracaklar olabilir diye düşünüyorum. İşte bunlar arasından sıyrılabilmek adına iyi ve kaliteli içerik çok önemli hale geliyor.

          İyi içerik demek güzel okunur, akıcı, ilgi çekici içerik demek.  Ama diğer yandan da açık ve dürüst olmak çok önemli. Yazılarınızı yazarken lütfen bir editör edasında da inceleyin. Doğruyu yazmaya özen gösterin ve lütfen dürüst olun. Örneğin  insanlara arabesk müzik dinletip kendiniz klasik müzik dinleyen biri olmayın en azından. Çünkü bu samimi değil. Burası özgür bir platform sizinle birlikte olmak isteyenler, sizi önemseyenler zaten her daim okuyucunuz olacaktır. Kaygılara kapılmayın, bekleyin...

        Sosyal medya’da  sadece içeriğimizin iyi olması yetmiyor. Bu içeriğe yapılan paylaşımlar ve yorumlar da çok önemli.   Bloglarımızda link vermenin önemine değinildi. Blogların yaşlandıkça değer kazandığı unutulmamalı. Yılın insanı yok, söz bloglarda tabiri kullanılıyor.  Bloglar sayesinde insanların yazmayı yeniden öğrendiğine parmak bastılar.  

        Günümüzde medya anlayışı da hızla değişime uğruyor. 10 yıl televizyonda çalışmış biri olarak şunları söyleyebilirim ki televizyonlarda bile dikkat edin her şey interaktifleşmeye başladı. Yani gündemi kendi belirlediğini düşünen, kitleden uzak, halkın dışında tepeden bakan bir medya anlayışı artık değişiyor.  Yarışmalar, haberler, programlar artık izleyicisinden gerçek anlamda yorum almak adına sosyal medyayı kullanıyor. Tüm bunlar düşünüldüğünde ne kadar önemli bir platformda, ne kadar önemli ve ciddi bir iş yaptığımızı fark etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Sevgilerimle,

26 Kasım 2012 Pazartesi

TEŞEKKÜRLER

     
      Sevgili blogger arkadaşım Deeptone, Sade ve Derin isimli blogunda bunun üstüne tık tık tanıtımımı yapmış. Çok teşekkür ediyorum. Onun sayesinde bloguma yeni ziyaretçilerim katıldı. Benimle düşüncelerini ve duygularını paylaştılar. Kendimi daha güçlü ve mutlu hissettim. Yazılarımı okuyan, yorum yapan blogumu destekleyen herkese ama herkese sonsuz teşekkürler. Her şey daha güzel, daha kaliteli bir yaşam için.

      6 ay önce yazmaya başladığım bu blogu bir gün kızlarıma devretmek ve bu çok özel çocukların kaleminden onların yaşadıklarını okuyabilmek en büyük isteğim. Hayattımızdaki engelleri tek tek aşabilmek dileğiyle,

Kucak dolusu sevgiler,

Aytül Köktuna

22 Kasım 2012 Perşembe

TUVALET EĞİTİMİ


        Ne zamandır bir konuda yazmak istiyorum. Tuvalet eğitimi… 2-3 Yaş arası çocuğu olan aileleri bekleyen bir durum çocuğuna tuvalet alışkanlığı kazandırmak. Bu döneme ait çeşitli psikologların kuramları var. Diyorlar ki tuvalet eğitimi çok katı kurallarla geçerse çocuğun psikolojisini ve kişiliğini etkiliyor. Aşırı titiz, saplantıları olan, obsesif davranışlar gösterebilen, cimri, inatçı, katı ve aşırı kontrolcü kişilik özellikleri gösteriyorlar. Gevşek davranıldığında ise yetişkinlikte aşırı dağınıklık, düzensizlik, umursamazlık kaygısızlık içeren bir kişilik yapısına sahip oluyor.

      2-3 yaş arası dönem çocukların bir takım gereksinimlerini kendisi yaparak özerkliğini ilan ettiği bir dönemdir. Çocuğun her şeyine yardım edilirse çocuk çekingen ve pasif oluyor. Yetersiz olduğunu düşünüp kendinden utanmaya başlıyor. Kendisinden kuşkulanıyor.  Bu dönem bağımsız davranışlara izin vermek gerekir.

      Damla ve Derin çok şükür çabuk uyum sağlayan çocuklar olduğu için tuvalet eğitimini de 2 ay gibi bir süre içinde tamamladılar. Onları mümkün olduğunca kendilerine güvenmeleri için destekledik. Baskıcı olmadık, çok serbest de bırakmamaya çalıştık.  Genelde ne kadar sürede tuvaletleri geldiğini hesapladık. O süre gelince kendilerine sorduk. Bazen anne tuvaletim yok deyip 2 dakika geçmeden yerleri ıslattıklarını da görmüştüm. Onlara kızmadan tamam anneciğim önemli değil. Bir dahakine dikkat edersin dediğimde ve bunun üzerine  bir daha aynı olayı yaşadığımda ne deseler beğenirsiniz. Tamam anne önemli değil, olabiliiiir. Eşimle çok gülmüştük o zaman bu sözlere. Dedik ki sünger gibiler her şeyi çekiyorlar ve bunun üzerine söylediklerimiz konusunda daha dikkatli olmaya çalıştık. Tuvalet için bir oturakları var, bir de tuvaletin üzerine takılan bir adaptör. O an nereyi kullanmak istiyorlarsa kendileri seçiyorlar. Tabii kendileri gidemedikleri için bu alanlara kucağımızda götürüyoruz. Ağırlaşmaya başladıkları için bizim için de çok kolay olmayan bir süreç bu. Daha çok uyuyan bir çocuğu taşımaya benziyor. Hani bütün kaslarını gevşetip, tamamıyla tüm yükünü size bıraktıkları an vardır ya. Tam olarak öyle işte. Şu an 13 kgler. Ama ben onları kucağımda taşırken daha ağır hissediyorum.

       Bu dönem çok korumacı olmamaya gayret ediyoruz. Sonuçta her anne-baba çocuğuna karşı korumacı davranmaya çalışıyor. Bu doğal bir iç güdü. Yapmak istedikleri konusunda, ilgi alanları konusunda gözlemciyiz ve desteklemeye çalışıyoruz. Sevdikleri bir şeyi yaptıklarında bizden onay almak üzere soruyorlar. Tebrik ediyoruz. Yüzlerindeki gurur ifadesini görmelisiniz. İşte tuvalet eğitimi sırasında da bazı düşüncelerim vardı. Sonuçta en temel ihtiyacını tek başına karşılayamayan çocuklarım var ve bu dönem tuvalet eğitiminin psikolojileri açısından çok önemli olduğunu biliyorum ve konuyu bir kaç pedagoğa açtım. Dedim ki bu dönem en temel ihtiyaçlarından birini karşılayamamaları onları bedensel yetersizlik düşüncesine iter mi? Çünkü halen durumları hakkında net bir fikre sahip değiller. Sonuçta şöyle bir şey çıktı ortaya dediler ki elbette itebilir, bunun için her süreçte, yaptığınız her şey de onu da katın. Örneğin tuvalet eğitimi sırasında tuvalet kağıdını onun tutmasını sağlayın ve sonra ondan isteyin ve size yardımcı olduğu için ona teşekkür edin. Gerçekten de işe yarıyor. Kendilerini daha iyi hissediyorlar. Böylece bedensel engelli bile olsalar yaşamlarının içinde bir şeyler de onların da katkısı olduğunu hissetmeleri , düşünmeleri psikolojik gelişimlerini de sağlam tutuyor. Böylelikle ruhen engellilik de ortadan kalkmaya başlıyor. Ruhen engellilik derken bir şeyi yapamayacağını düşünen  savunma mekanizmalarını harekete geçiren durumu kastetmek istiyorum.

     Burada özellikle engelli çocuğu alan ailelere şunu söylemek istiyorum. Lütfen çocuklarınızı destekleyiniz. Onları hayata katınız. Yapabilecekleri konusunda yüreklendiriniz. Bir gün görüştüğüm bir pedagog bana şöyle demişti. Bedenimizde bir şey eksik olduğu zaman başka bir şey daha fazla çalışmaya veya gelişmeye başlar. Örneğin görme engellilerin kulaklarının daha hassas olması gibi. Damla ve Derin için de yürüme fonksiyonlarının olmamasından dolayı sosyal zekalarının çok ileri olduğu söylenmişti. İşte bunları gözlemlemeliyiz. Farklılıklar hayata renk katar. Yeni düşünce kalıpları gelişir.
Hayata tek bir pencereden bakan biri olmamanız ümidiyle…

19 Kasım 2012 Pazartesi

BABAMA...


      Çocukluğumda asi bir kızdım. Kurallara uymayı sevmezdim. Daral gelirdi bana kurallar zincirinden… Özgür olmayı sevdim hep…  Büyüme çağlarımda hemen bir çoğumuzda görüldüğü gibi ben de ruhen uzaklaştım ailemden. Arkadaşlarım daha önemli. Varsa yoksa arkadaşlarım… Çeşitli konularda konuştuğumuzda babama karşı gelirdim çoğu zaman. Baba sen bilmiyorsun… Baba öyle değil… (Hatırladın mı baba?)    Böyle zamanlarda babam derdi ki asi olmanı seviyorum. Dik durmanı seviyorum. Ama bunu babana karşı yapmamalısın. O zamanlar anlamıyordum onu.  Çok acımasız buluyordum. Bana diyordu ki, mücadeleyi öğrenmen lazım. Hayatta güçlü durabilmek için her işini kendin yapmayı öğrenmelisin.  Aman ne kızıyordum babama o zamanlar. Acımasızlığı mı kaldı. Gaddar baba mı olmadı. Bir gün çocukların olduğunda anlayacaksın bizi dedi. Evet çocuklarım oldu. Üstelik fazlasıyla mücadele etmem gereken bir hayatım da oldu. Ama ben tüm bunların karşısında topladım kendimi… Çünkü o zaman fark etmedim belki ama içimdeki gücü babam bana kazandırmıştı zaten.  Şimdi hep yanımdalar. Ne olursa olsun biz hep yanındayız, seni hiç bırakmayacağız diyorlar. Ben de hiç bırakmadım kendimi. Benim de güçlü bir annem-babam varmış meğer.  Şimdi ben de kendimi güçlü hissediyorum. İşte biz de anne-babalar olarak çocuklarımıza bu gücü kazandırabilmeliyiz. Hayattaki zorluklara karşı dimdik ayakta durabilme gücü… Bunu sağlayabilmek için daha bebekken onların özerkliklerine saygı göstermekle başlamak lazım. Bırakın çocuklar kendilerini ortaya koysunlar. Sadece gözlemleyin onları bakın ne cevherler çıkacak ortaya… Çocuklar sadece sevgi ve ilgi isterler ailelerinden. Bu sevgi ve ilgi onları sımsıcacık bir çatı altında tutmaya yeter.  Bazen çok soğuk olsa üşüseniz,  bazen  üstünüze geliyor gibi olsa her şey bu sıcak ilgi ve sevgiyi hatırladığınızda bir güç yükselir birden yüreğinizden ve tüm bedeninizi sarar.  Köstek değil, destek olanlardan olun, her zaman….

Sevgilerle,

                                                           Teşekkürler Baba... 

16 Kasım 2012 Cuma

ENGEL SİZSİNİZ...


        Geçtiğimiz bir kaç gün önce belki okudunuz Ankara’da tekerlekli sandalyede bir engelli rampa bulunmayan kaldırıma çıkamadığı için onu görmeyen çöp koteynırının çarpması sonucu hayatını kaybetti.  Yürüme engelliler için ahh bu kaldırımlar, ahh bu merdivenler, asansörleri olmayan binalar vs vs.. Bu nedenle eve hapsolan engelliler ve aileleri… Bakın kızlarım artık ağırlaşmaya başladı. 13 kgler fakat rahatsızlıklarından dolayı hissetmiş olduğum ağırlık 20-25kg civarı. Bu tıpkı uyuyan bir çocuğu taşımaya benziyor. Tüm bedenini size bırakıyor. Onları asansörü olmayan yerlere götürmekte şu an zorlanıyorum. Bir kaç sene daha böyle sürerse onlar da evlerinden çok fazla çıkamayacaklar. Apartmanımızda asansör var. 8.katta oturuyoruz. Fakat apartman girişinde ve içeri girdikten sonra da beni zorlayan tam 3 basamak var. Bebek arabalarını tek başına kaldırıp oradan geçmek bazen zorlu bir yolculuğa benziyor. Apartman Yöneticisi olan ev sahibimizden bu konuda bir rica da bulunduk. Çocuklarımızın durumunu anlattık. Bu rampanın sadece çocuklarımız için değil, yaşlı tekerlekli sandalyede olanlar için, bebekleri olan anneler için, pazar arabasıyla eve çıkmaya çalışan herkes için gerekli olduğunu söyledik. Sağ olsun bizi kırmadılar ve apartmanımıza seyyar da olsa merdivenlerin üzerine rampa taktırdılar. Çok sevindim, bunu görünce… İşte duyarlı biri dedim.  Oysa ki her apartmanda olmalı. Haklısınız ben de bu zamana kadar düşünmemiştim. Ama şimdi ben bunu yazıyorum ve siz de okuyorsunuz ve artık biliyorsunuz.  

        Annemle bir gün metrobüsle bir yere gitme macerasına giriştik. Kızlar bebek arabalarında…  Hadi ilk duraktan bindik, binmek sorun olmadı. Fakat son durakta indiğimiz yerde üst geçitten karşıya geçmemiz gerekiyor. Bir de baktık ki engelli asansörü var. Ohh dedik tamam buna binip geçidin üstüne çıkarız. Bir de ne görelim asansör kilitli. Etrafa bakındım görevli yok.  Akbilciye sordum bilmiyorum dedi. Eee ne işe yarıyor bu asansör. Düşündüm neden bizim ülkemizde bu tarz alanlara kilit vurmak gerektiğini…  Toplum olarak o kadar tembeliz ki. Şimdi oranın kiliti olmasa bizim ülkemizde engelliler dışında herkes çıkar bu asansörden, bir de tıkış tıkış olurlar 3 güne kalmaz bozulur.  Nasıl otoparklarda engelliler için ayrılmış yerlere park eden insanlar var ya aynen öyle…

       14 Kasım 2012 Dünya Diyabet ve obezite günüydü.  Kutladık. Dünya Diyabet ve Obezite günümüz kutlu olsun. İçi boş tabi ki… Çoğu şey gibi. Maksat kutladık mı kutladık. Ne oldu kaçımızın diyabet ve obeziteden haberi var.  Hadi var diyelim. Obeziteden korunmak için spor şart. Hadi yapamıyorsun vaktin yok. O zaman asansörle çıkma yürü. Çalıştığım şirkete sabahları gelirken 1 kat için taa 8.kattan asansör bekleyen insanları görüyorum. 1 katı çıkmaya üşeniyorlar. 8.kattan asansörü beklemeye üşenmiyorlar. Pes doğrusu. Tembellik ruhumuza işlemiş.  Bir de beklememek için 3 kişilik asansöre 4-5 kişi binmeye çalışanlar yok mu bittiğim andır. Her gün bozuluyor o asansör. Bir de bazıları hiçbir yerinden hava almayan asansörde sigara elinde inmiyor mu? Duramıyorum. Basıyorum fırçayı.  

       İşte bunlar hep kültür… Daha ailede başlayan kültür meselesi… Biz anne-babalar nasıl davranıyorsak çocuklarımız da bizi taklit ediyor. Öğrenilmiş davranış modelleri bunlar. Yazılarımı takip eden sevgili anne-babalar,  lütfen çocuklarınızı tembelliğe itmeyiniz. Her istediğini yapmayınız. Biraz zorlanmayı öğrenmemiz lazım. Gayret sarf etmeyi  öğrenmemiz lazım. Kolaya kaçmak basit. Önemli olan zoru başarmak.

       Bazen buradan geleceğe baktığımda korkuyorum. Kaygılanıyorum. Kızlarım 3.5 yaşında. Henüz bir ana okuluna gidemiyorlar, ama çok istiyorlar. Gittiğimiz rehabilitasyon merkezinin yakınlarında ana okulları var. Rengarenk boyalı, duvarlarında çizgi film karakterlerinin olduğu binalar. Buradan geçerken bana diyorlar ki anne bir gün biz de okula gideceğiz değil mi? Büyüyünce…  Bir an duruyorum ama cevabım hazır aslında evet kızım büyünce… Şimdi spor yapıp güçlenelim. Büyüyünce gideceğiz.  Eşim tabii baba olarak tüm koruma iç güdüsüyle 7-8 yaşına kadar vermeyelim okula diyor. Kimse kızlarımızı üzmesin, dışlamasın. Ama biliyorum ki bu doğru değil. Eninde sonunda bu gerçekle karşı karşıya kalacaklar. Bu nedenle de güçlü çocuklar yetiştirmeye gayret ediyorum. Engelli ama ruhen güçlü… Ruhen engelsiz.  Bazen bana anne ben yapamam, sen yap deyip kolaya kaçmaya çalışıyorlar. Hayır diyorum, yapabilirsiniz. Anne çok yorgun şimdi.  Beni de anlamaya çalışın diyorum, anne yorgun olunca sizinle oynayamaz, bırakın biraz anne dinlensin. Anneniz sizin  gibi ikiz değil.:)  O zaman yüzüme öyle tatlı bir bakışları var ki görmelisiniz. Tamam anne diyorlar.  Bekliyorlar. Tabii sonra oynuyoruz birlikte. Hadi bakalım kızlar gösterin kendinizi diyorum.  Bak anne Angelina Balerina gibi bale yapıyoruz diyorlar. Evet kızım harikasınız diyorum. Evde Kuğu Gölü balesi yapıyoruz şu aralar. Siz hiç yürüme engelli bir balerin gördünüz mü? Ben gördüm. Bizim evde 2 tane var. Eller havada, yüzlerinde ise gurur…

 Sevgiyle kalın.

HAYDİ UZAT ELİNİ DUYARSIZ KALMA


      Bugün bir kez daha anladım. Bu yazıları yazmakta ne kadar doğru yolda olduğumu.  Öncelikle yazılarımı okuyan sizlere bana dönüşleriniz için çok teşekkür ediyorum. Kiminiz belki (buraya tık tık)kas hastalıklarını hiç tanımıyor ama farkındalığın arttığını söylüyor. Kiminiz hastalığı yaşıyor ve kişisel hayat tecrübemizden çok faydalandığını söylüyor.  Bugün mail adresimde bir mesaj, Urfa’dan…  Okumaya başladım. Urfa’dan Mehmet’in de 2.5 ve 4 yaşlarındaki oğulları (buraya tık tık)Merozin Negatif Konjenital Musküler Distrofi hastasıymış. Eşinin psikolojik durumunun hiç iyi olmadığını söyledi. Şu an da çocukları da fizyoterapiye gitmiyorlarmış.  Yazılarımda hep anlatıyorum. Güçlü aile, güçlü çocuk diye… Özellikle anneler  bu durumu yaşayan anneler… Yazdıklarımı mutlaka okumalısınız. Çünkü ben de sizin yollarınızdan geçtim. Babalar… Bazen durumu kabullenmeyip kaçan babalar… Bazıları durup mücadeleyi seçen özel babalar… Kaçmak kolay.  Mücadele etmek zor.  Mehmet işte bu özel babalardan biri… Yazıştık kendisiyle, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Eşine psikolojik desteğin şart olduğunu söyledim.  Mehmet eşine bu konuda çok yardım edecek inanıyorum. Çok duygulandım.  Çok sevindim, bu iki çocuğun geleceğinde ve ailesinin hayatında olumlu değişiklikler yaratabildiysem ne mutlu bana.

         Sizler beni takip eden, yazılarımı okuyan sevgili dostlarım… Çevrenizde bu tarz hastalığı olan ne yapacağını bilmeyen ve kimi zaman kaderine küsmüş durumda olanlara yardımcı olabilirsiniz. Yazdıklarım sayesinde artık hastalığı sizler de az çok tanıyorsunuz. Bilmeyen çok fazla insan var. Anlatabilirsiniz. Destek olabilirsiniz.  Kas Hastalıkları Derneği’nin Hasta Gönüllü Ağı var üye olabilirsiniz. Nasıl yardımcı olunabileceğini danışabilirsiniz. Yazılarımın bir kısmı kişisel tecrübelerimize dayanmakta.  Her hastalık için doğru bir doktorun ve doğru tedavi yöntemlerinin olduğuna inanıyorum.  İstedim ki yaşadığımız tecrübeler  yolunuza ışık tutsun. Hastalığı taşıyanlara örnek olsun. Yaşamayanların farkındalığı artsın. Engelli çocuğu olan ailelere, engellilere toplumumuzda bir nebze bakış açısı değiştirebiliyorsam ne mutlu bana… Gayet sağlıklıysanız hayatınızda her şey iyi gidiyor görünüyorsa bile bu tarafa da ara sıra bakmayı unutmayın. Hayat hep belirli biz çizgiyi izlemiyor. O nedenle şu anınızın kıymetini bilin. Başkalarına yardım etmekte umursamaz olmayın. Çünkü her şey yolunda gider, bir gün gelir yaşlanırsınız, sağlık problemleri kapınızı çalmaya başlar. Çünkü vücudumuzda bir makine gibi… Elbet bir müddet sonra hasar vermeye başlayacak.  İşte o gün etrafınıza baktığınızda sağlığınızı kaybetmeye başladığınızda yalnızlığı hissetmemek adına  şimdiden bilinçlenin. Çocuklarınıza başkalarına yardım etmeyi öğretin. Ağaç yaşken eğilir unutmayın. Hiç unutmuyorum hamileyim.  Karnım burnumda… Kısa bir mesafede otobüse binmek durumunda kaldım. Biliyorsunuz ön koltuklar hamileler ve yaşlılar içindir.  Beni gören hiç kimse istifini bozmadı. Taa ki halimi görmüyor musunuz? Yaptığınız çok yanlış, kalkın diyene kadar. Bazen birilerinin bizi anlayabilmesi, duyabilmesi için gerçekten sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Doğrular için sesinizi yükseltin.  Çünkü susarak sizi kimse anlamayacak, duymayacak.

31 Ekim 2012 Çarşamba

BIRAK IŞIĞIN AYDINLATSIN DÜNYAYI


       Tanımadığınız birinin hayatına bir an renk verebiliyor olduğunuzu düşünmüş müydünüz hiç?  Ben düşünmemiştim şahsen… Taa ki tatil dönüşü kaldığımız otelde temizlik görevlisi bayanın yüz ifadesine kadar…

      Keyifli bir bayram tatili… Önce uzun zamandır göremediğimiz babaannemiz ve dedemizi ziyaret ettik. Hoş bir aile birlikteliğinin ardından arkadaşlarımızla birlikte İzmit Karamürsel ilçesinin dağlarında bulunan bir tesiste dinlenmek üzere yol aldık.
      Başdeğirmen  Bir Alabalık tesisi olarak başlayıp, sonrasında yavaş yavaş hizmetlerini arttırarak bugün aynı zamanda konaklaya da bileceğiniz bir tesis haline gelmiş. Önce sabahları güzel bir köy kahvaltısıyla başlıyorsunuz güne.  Dağların arasında, yemyeşil ağaçların içinde bulunan tesiste aynı zamanda alabalık havuzlarından gelen su şırıltıları sanki yakın bir yerde şelale varmış hissini uyandırıyor. Güzel bir yürüme parkuru yapmışlar. Ormanın içinde bir patikadan kısa bir yürüyüşe çıkabiliyorsunuz. Tesisin içinde çocuk parkı, basketbol ve voleybol sahası ile spor yapabileceğiniz aletler de bulunuyor.  Hava temiz, bol miktarda oksijen acıktırıyor tabii bol bol…  Yazları yararlanabileceğiniz bir de yüzme havuzu var.  Küçük ve şirin bir tesis… Hepimiz için iyi bir dinlenme noktası oldu burası… Hava da şansımıza çok güzeldi.  Akşamları sevdiğim arkadaşlarımla bir şeyler içmek, sohbet etmek… Paha biçilemez…  


          Damla ve Derin de çok mutlulardı. Arkadaşları Akdora ve Alya ile keyifli saatler geçirdiler.  Alya küçük 2.5 yaşında henüz Damla ve Derin’in durumunu anlayabilecek yaşta değil.  Akdora ise 6 yaşında… Ama o da bu konuda bize hiçbir şey sormadı.  Bir gün  Akdora, Derin’i arabasıyla döndürüyor.  Annesi hayır yapma diyor, düşürebilirsin. Bu sefer ben annesine dönüp bırak yapsın diyorum. Bak ikisi de çok mutlu… Derin’in yüzünde çok hoş bir gülümseme var. Akdora kahkahalar atıyor. Bırak diyorum onlar mutlular. Artık geçen zamanla birlikte başkalarının durumuna daha az müdahale  etmeye başladım.  Akdora çok zeki  bir çocuk. Elimde büyüdü diyebilirim. Ona sorumluluk verme konusunda hiç bir şüphem olmadı. Ertesi gün Derin’i havuzun etrafında gezdirmek istediğini söyledi. Yani sorumluluk almak istedi. Ben de seve seve kabul ettim. Dikkatli olmasını rica ettim. Sonra da bir daha müdahale etmedim.  Bir ara havuzun kenarında bulunan dehlizlerden birine arabanın tekerleği girmiş ve araba hafif eğilmiş. Eşim ve arkadaşlarım panikle koştular.  Ben de yine panik yok… Olsun olabilir. Arkadaşım Özlem durumdan çok endişe ettiğini söyledi ve Akdora’ya biraz kızdılar. Bu olaydan sonra Akdora Damla ve Derin ile oynamak istemediğini  söyledi. İşte şimdi müdahale etme zamanı dedim kendime… Arkadaşlarıma Damla ve Derin’in özel durumundan dolayı onları soyutlamamamız gerektiğini söyledim. Bırakın oynasınlar… Düşebilirler de… Benleyken de düşebiliyorlar.  Dedim ki merak etmeyin Akdora sorumluluğu almadan önce ben onu izledim. Ardından etrafta en fazla ne zarar gelebilir onu da hesap ettim. Gerisini düşünmeye gerek yok. Biraz rahatlık, biraz çevremizdekilere karşı güven, inanınki en iyisi… Bir ara Akdora ile yürüyüşe çıktık. Eşim ve ben onu çok sevdiğimizi söyledik. Damla ve Derin de seni çok seviyor dedik. Lütfen onlarla oyna… Ona  kızılmasının sebebinin bu olayı becerememesinden değil, Damla ve Derin’in durumunu tam olarak anlayamamasından olduğunu söyledik ve ona ilk kez telaffuz ettik. Damla ve Derin yürüme engelli… Tabii önce bir şaşırdı. Engelli ne demek dedi? Niçin yürümüyorlar , yürüsünler dedi? İnşallah dedik. Damla ve Derin’in kaslarında bir rahatsızlık olduğunu, güçsüz oldukları için yürüyemediklerini söyledik.  O gün boyunca muhtelif aralıklarla Akdora yanıma gelip, Damla ve Derin ne zaman yürüyecek, kaç gün sonra yarın mı? gibi sorular sormaya başladı. Akdoracığım dedim biz de bilmiyoruz. Umut ediyoruz. Hem sen şimdi takma kafana bunları onlarla oyna sadece...


       Parkta eğlenceli saatler… Damla ve Derin çok eğleniyorlar. Basketbol oynuyoruz. Potaya basket atmam çok hoşlarına gidiyor. Anne biz de oynayalım. Arabalarında otururken ellerine veriyorum topu… Tutamıyoruz anne çok ağır diyorlar. Hayır diyorum.. Tutabilirsin, yapabilirsin.  Onları yormayacak, kendilerini kötü hissetmeyecekleri şekilde oynuyoruz topumuzla. Bu aynı zamanda kol kaslarımızı güçlendirmek için iyi bir egzersiz. Kim bilir belki ileri de iyi bir sporcu da olurlar. Örnekleri de var.  Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımımız  4. kez şampiyon olmuş. Takımımızı da tüm kalbimle tebrik ediyorum.   İsteyince her şey mümkün. Engeller beynimizde…

       Tatil bitti. Sabah kahvaltısının ardından geri döneceğiz. Ellerimi yıkamak için lavaboya gittim. Temizlik görevlisi bayan bana baktı. Gidiyor musunuz dedi, üzgün bir ses tonuyla… Çok şaşırdım, evet dedim. Ama neden üzgün görünüyorsunuz?  Size alışmıştık dedi, sizsiz burası çok keyifsiz olacak. Dondum kaldım. Üzülmeyin dedim sonra yine geliriz. Tesisten ayrılırken araba da eşime anlattım durumu.  Nasıl bir enerji yaydıysak dedim, görevli bayan çok üzüldü ayrılırken… Eşim de o bayanla daha önce bir ara konuşmuş. Ben kızlarımızla parkta oynarken bizi seyrediyorlarmış. Eşime sormuşlar. Çocuklar annesinin kucağında hep neden? Eşim de yürüme engelli olduklarını söylemiş. O zaman da biraz duygulanmıştı bayan dedi.

        Hiç bilmediğimiz insanların yaşam enerjileri de olabiliyoruz işte… Onların yaşamlarını etkileyebiliyoruz.  Bazen onlara mutluluk veriyoruz. Bazen de üzüntü kaynağıyız.

Siz hangisisiniz?

30 Ekim 2012 Salı

İLK ÖDÜLÜM

        Bugün blogumu açtığımda sürpriz bir ödül ile karşılaştım. Sevgili blogger arkadaşım Müge Köklü Atik bloguyla ödül kazanmış. Müge'yi tebrik ediyorum. Ayrıca benim blogumu da takip edilmesi gereken bloglar arasında ödüle layık görmüş. Kendisine bana verdiği bu değerli ödül için çok teşekkür ediyorum. Biz blog yazarları olarak teşvik edici bu ödüller yaptığımız işe daha da sarılmamızı sağlıyor.
                                       
                                           

      İşte benden ödül kazanan bloglar... Maalesef 5 blogla sınırlıymış; ama ben 1 tane daha eklemek istedim:) Başarılarınızın devamını dilerim.:)


1)-Engelli Hikayeleri

2)-İmpossible Difficult Done

3)-http://tubanne.blogspot.com/

4)-http://hanhildem.blogspot.com/

5)-http://onebigplate.blogspot.com/

6)-http://terapiuzerine.blogspot.com/




 
 
 
 

16 Ekim 2012 Salı

HANGİ YOL SİZİN?


       Geçtiğimiz günlerde Damla ve Derin ile birlikte çizgi film izliyoruz. Birlikte film izlemekten ve yorum yapmaktan çok hoşlanıyorlar. Uzun süre bir noktaya takılıp tv izlemek elbette beyinsel faaliyetlerimizi yavaşlatıyor olabilir; ama bunu belli  aralıklarla ve ne izleneceği seçilerek yapıldığında ve aynı zamanda çocuğun nelere dikkat ettiği hakkında yorum yaparak izlenildiğinde çok da zararlı olduğunu düşünmüyorum. Üniversite’yi bitirirken bir tez hazırlamıştım. Çocuklara yönelik tv programlarının çocuğun gelişimine ve iletişimine etkileri konusunda… Kaliteli hazırlanmış çocuk programlarını çocuklarınıza rahatlıkla izletebilirsiniz. Gelişimlerinde ve iletişiminde olumlu katkıları çok fazla. Örneğin günümüzde çok popüler olan bazı çizgi filmler de böyle. Pepee, Calio, Mickey Mouse klüp evi bunlara en iyi örnekler…  Bunlar sayesinde şekilleri, renkleri, sayıları öğrenmenin yanı sıra bir çok toplumsal değeri de öğreniyorlar.  Örneğin Pepee aynı zaman folklörümüzün de çocuklar tarafından keyifle izlenmesini sağladı. Damla ve Derin de yürüme engelli olmalarına rağmen oturdukları yerde ellerini ve gövdelerini kullanarak bu danslara eşlik etmeye çalışıyorlar. Yurt dışında yapıldığı gibi Türk yapımı bu tarz çizgi filmlerin içine engellilikle ilgili bir şeyler de eklense çok güzel mesajlar verebileceğimizi düşünüyorum. Örneğin yürüme engelli bir arkadaş ya da tekerlekli sandalyede bir dede vs… Çünkü biliyoruz ki ağaç yaşken eğiliyor. Tekrar başladığımız noktaya dönersek Damla ve Derin ile hafta sonu Heidi’nin bir çok bölümünü birlikte izledik. Tivibu’da bir çok seçenek mevcut. Tivibunuz yoksa internetten de rahatlıkla izlettirebilirsiniz. Hatırlarsanız Benim Claralarım diye bir yazı yazmıştım. Çocukluğumda izlediğim Heidi ile ilgili zihnimde kalmış bazı şeyler vardı. Yıllar sonra kızlarımla tekrar seyrettiğimde ne kadar güzel bir çizgi filmmiş diye düşündüm. Heidi o kadar mutlu ki, çimlerde taklalar atıyor. Hayvanları seviyor. Doğayla dost, insan sevgisi son derece kuvvetli… Mesajlara bakar mısınız? Çizgi filmi izlerken televizyondan dışarıya yayılan bir enerji hissediyorsunuz. Pozitif enerji… İşte bir yapımın başarısı budur. Ekrandan dışarıya taşabilen, izleyicinin empati kurmasını sağlayabilen,  olumlu duygulara göndermeler yapan çok başarılı bir çizgi film bence… Heidi çimlerde takla atıp, yemyeşil kırlarda koşarken sanki bizi de yanında sürüklüyordu. Sonra durdum düşündüm. En son ne zaman yaptınız doğada böyle bir aktivite… Negatif enerjinizi nasıl boşalttınız. Şimdi İstanbul’a bakıyorum da yeşil alanlar ne kadar azaldı. Her yerde en az 3 büyük alışveriş merkezi. Ne yapıyoruz eğer çalışıyorsak hafta sonu bir çoğumuz  doğada yapılabilecek aktiviteler varken alışveriş merkezlerine dalıyoruz, çoluk çocuk… Fast Food yemekten obezite ile karşı karşıyayız. Alışveriş çılgınlığından bütçelerimizi zorluyoruz. Gereksiz yüzlerce giysi, ev eşyası ile dolup taşıyor evlerimiz. Ama birilerine maddi, manevi alanda yardım edebilir misiniz dendiğinde benim bütçem veya zamanın yok diyebiliyoruz.  O içeride tatmin edemediğimiz sevgisizliğimizi bu şekilde tatmin etmeye çalışıyoruz. Bu bir hastalık… Çağımızın hastalığı… Tüketim… Sınırsızca tüketim. Reklamları izliyorsunuz mesaj hep aynı… Yenisini al tüket…  Bu daha iyi eskisini at bunu al… Modası geçti at… Beynimiz bunlara şartlanmışken mutluluk kaynağımızın bunlar olduğunu sanarken nasıl gerçekçi düşünebiliriz ki… İşte bunun nedenlerinden biri seçim yapmayı öğrenemememiz. Hayır diyemememiz.  Daha çocukken başlıyor eğitimimiz hayır sen bilmiyorsun, büyüklerinin sözünü dinle.  Senin seçme hakkın yok önüne konanı yiyeceksin vs vs  Özgürce seçme hakkı sunulmayan, bir otoriteye bağlı olarak büyüyen çocuklar sonunda ne oluyor. Kendilerine özgüvenleri azalıyor. Kendi başlarına doğru karar veremeyeceklerini düşünüyorlar. Sonra mı ne oluyor? Sürü psikolojisi  tabiki… Aaa bak biri şunun iyi olduğunu söyledi.  Hipnoz olmuş gibi demek ki onu yapmalıyım. Bunun modası geçmiş bütçemi zorlayıp yenisini almalıyım, çünkü böylelikle prestijim artacak ben de özgüvenimi tatmin etmiş olacağım.Şimdi görüyorum bir çok kişisel gelişim eğitimleri başladı. Kendi yolunu kendi çizgini bulmak adına… Bu eğitimlere de çok rağbet var. Peki neden arttı. Çünkü o kadar çok başkalarının etkisi altındayız ki mutsuzuz. Sevgi  de arkadaşlık da  tıpkı bir eşya gibi basit hemen atılabilir değiştirilebilir oldu hayatımızda. .. Derinlemesine bir şeyi yaşamaya imkan yok. Hep yüzeysel… Çooook arkadaşım var. Facebookta 900 arkadaşım, twitterda 4.000 takipçim var. Bunlardan kaçı bir sorununuz olduğunda yanınızda… Ya da çok mutlu bir gününüzü beğenmek dışında kaç kişi sizi arayıp paylaşıyor. Ya da gel birlikte bir yerde oturup kutlayalım bu güzel haberi diyor. Kaç kişi… ??? Söyleyeyim şanslıysanız 2… Demek ki sizin gerçek anlamda 2 dostunuz var.  Peki birilerinin çok sayıda sizi takip etmesi, ya da çok kişi tanımanız neden önemli ve gerekli haline geldi. Çünkü prestij artık böyle…  Seni çok kişi takip ediyorsa demek ki çok gerekli bir insansın sen. Toplumun yararına bir şeyler yapıyorsun diye düşünürüm ben. Ama bakıyorum paylaşılan şeyler twitter da bugün yağmur yağacak şemsiye mi alsam. Diğerleri yorum yapıyor evet al yok alma… Bir diğeri yazmış. Hafta sonu dolabımı toplamaya üşeniyorum.  Yorum yok, beğenmişler. Nesi beğeniliyorsa… Bu kadar boş olduk işte…  Tembelliğin toplumda onay görüp beğenilmesi kadar komik bir şey olamaz herhalde…  Yani kısacası  bugün hayatımıza biraz tepeden bakabildiğimizi umuyorum. Hadi dışarı çıkın bugün hava güzel… Ama alışveriş merkezine değil. Deniz kenarında bir yürüyüşe ya da park varsa yakınlarınızda bir çay içmeye… Biraz çocukları izlemeye…. İzleyin çocukları çok şey öğreneceksiniz…  Ama lütfen seçim hakkı tanıyın onlara…  Onlara zarar vermeyecek kararlar alabilmesine yardımcı olun sadece, doğru karar almasına değil. Herkesin doğruları farklı olabilir çünkü. En önemlisi de seçme özgürlüğü ileride özgüveni gelişmiş, ne istediğini bilen nesiller getirecek.

2 Ekim 2012 Salı

ENGELLERİ AŞABİLİYOR MUYUZ ACABA?


CarrefourSA engelleri aşıyor
27.09.2012 - FMCG / Gıda Market
Perakendecilik sektörünün öncü markası CarrefourSA, engelli personel oranını yüzde 3’ten yüzde 5’e çıkararak engelli istihdamına katkı sağlamayı hedefliyor.
Türkiye’nin en büyük perakende zincirlerinden CarrefourSA, ülkedeki engelli istihdamına katkı sağlamak amacıyla mağazalarında görev yapan engelli personel sayısını artırma kararı aldı.
CarrefourSA Kurumsal İlişkiler ve Hukuk Direktörü Merter Özay; “Eğitim programlarıyla engelli çalışanlarımızın kariyer planlamasına yardımcı olacağız”
CarrefourSA, engelli istihdamında yasal sorumluluk olan yüzde 3 istihdam oranını yüzde 5 seviyesine çıkararak 150 engelli bireye daha mağazalarında istihdam sağlayacak. Konuyu bir sosyal sorumluluk projesi olarak gördüklerini belirten CarrefourSA Kurumsal İlişkiler ve Hukuk Direktörü Merter Özay; “Topluma karşı olan sosyal sorumluluğumuz gereği engelli istihdamına önem veriyoruz. Fırsat eşitliği sağlandığı takdirde, engelli çalışanlarımızın mağazalarımızda ne kadar büyük başarılara imza attıklarına şahit olduk. Düzenleyeceğimiz mesleki ve kişisel gelişim odaklı eğitim programlarıyla engelli çalışanlarımızın kariyer planlamasına yardımcı olmakla beraber profesyonel ve bireysel gelişimleri için çeşitli olanaklar sunacağız. Bu konuda en kısa sürede harekete geçmek için engelli vatandaşlarımız ile projede iş birliği yapabileceğimiz sivil toplum kuruluşlarını medya aracılığı ile CarrefourSA ile iletişime geçmeye davet ediyoruz” dedi.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx


        Sosyal Sorumluluk adına güzel bir adım, şirketi tebrik ediyorum. Ama sadece bununla bitmiyor. Engellilerin işe, okula vs gidebilmelerini sağlayacak olanakların da sağlanması gerekiyor.  Her şeyden önce toplumsal bir bilinç uyandırılmalı. Örneğin yürüme engelli çocuklara sahip olan bir anne olarak gelecekte yaşayabileceğimiz sıkıntıları şimdiden görebiliyorum ve bunları önlemeye çalışmak istiyorum. Onun dışında şu anda gündelik hayatta bir çok sıkıntıyla karşılaşan engelliler var. Asıl yardım bu noktada başlaması gerekiyor.  Gönüllü üyesi olduğum Türkiye Kas Hastalıkları Derneği'nin yardımcı olmaya çalıştığı bir engellimiz var. Ulaş Yağan'ın hikayesi bu durumu çok güzel açıklıyor. Dernekten gelen yazıyı sizinle paylaşıyorum:
      Ulaşın evi bir tepenin başındaydı ve evinden çıkamadığı için eğitimi yarım kalmıştı.
Ulaş’ın evine Giden Yolu Malazgirt Belediye Başkan’ı Mehmet Nuri Balcı’nın duyarlı katkıları ile düzeltmiş ve yaptırmıştık.
     Ulaş bunun üzerine hayata sıkıca tutunmuş yarım kalan eğitimini devam ettirmişti.
Bu yıl İstanbul’'da Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Öğretmenliği'ni kazandı. Yazık ki yine ulaşım sıkıntısı var. Bağlı bulunduğu Sultangazi Belediyesi'nin Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ile görüştüm. Engelli araçları var. Ulaş için destek talebinde bulundum ama olumlu yanıt vermediler. Araçları bir tane olduğundan oluşan yoğunluğa yanıt veremediklerini paylaştılar.
      Şimdi daha iyi anlıyor musunuz? Engelliler aslında en çok da buralar da engelleniyor. Desteğin buralardan başlaması lazım. Lütfen rica ediyorum. Duyarlı olun. Bakın hepimiz bir engelli adayı olabiliriz. Çoğu kez yaşamadıkça anlamıyoruz. Haklısınız. Bu blogu sırf bunları anlatabilmek adına açtım. Traji komik olan bir çok durumla karşı karşıyayız. Kızlarımı bir rehabilitasyon merkezine götürüyorum. 3 katlı merkezde asansör yok. Çocuklarım öğretmenleri tarafından kucakta 3 kat merdivenden çıkarılıyorlar. Allah korusun dengesi bozulup merdivenden düşseler. Ne olacak? Kim hesabını verecek? Yetkili ile görüşüyorum, haklısınız hanım efendi o da bizim bir eksiğimiz diyor. Bedensel engellilere hizmet veren, onlarla en çok iç içe bulunan bir kuruluşun bir şeyler yapmayıp, bu konuda eli kolu bağlı şekilde davranması... Çok üzücü ve çok yazık!  Oysa ki engellilere hizmet veren kuluşların belli standartları olması gerektiğini düşünüyorum.
       İşte bu nedenledir ki istenildiği kadar çalışmak için istihdam yaratılsın. Özellikle bedensel engellileri evden çıkaramadığın sürece bu sosyal sorumluluk projeleri sadece böyle kulağa hoş gelen yazı olarak kalır. Yine aynı nedenledir ki nice umut vadeden engelli çocuk eğitim olanaklarından mahrum kalır.

                                       
    

27 Eylül 2012 Perşembe

ENGELLER NASIL AŞILIR?

      
      Merhaba, bu hafta engelli çocuklara sahip ailelerle ilgili yaptığım araştırmalardan elde ettiğim önemli bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Faydalı olacağını umuyorum. Bugün biliyoruz ki engelsiz aile=engelsiz çocuk...

ENGELLİ ÇOCUĞA SAHİP AiLELERLE İLETİŞİM


     
Etkili bir iletişim, aile üyelerinin karşılıklı olarak birbirlerinin düşüncelerini ve duygularını anlamalarını sağlar. İş birliği, yardımlaşma ve paylaşma davranışlarına yol açar. Çocukların gelişmesi için uygun bir ortamın oluşmasına neden olur. İyi bir iletişimin gerçekleştiği aile ortamında çocuklar daha özerk ve bağımsız bir kişilik geliştirirler. Düşünme, düşünce ve duygularını açıklama özgürlüğü ve alışkanlığı kazanırlar. Ancak etkili bir ortam oluşturulamadığı, iletişim engellerinin yer aldığı bir ortamda çocukların gelişimi engellenir. Bağımlı bir birey olurlar. İleride çeşitli sorunlarla uyum güçlükleri ile karşılaşırlar. Bu nedenle ailede bireyler arasında, özellikle anne-baba ile çocuklar arasında etkili bir iletişim kurulması çok önemlidir.

• -Çocuklarının Engelini Reddeden Aileler de İletişim:

     Aileler engelli bir çocuğa sahip olduğunda ilk olarak hayal kırıklığı yaşarlar. Çocuklarına ne olduğunu bilemediklerinden dolayı büyük endişe içindedirler. Kendilerini, eş ve yakınlarını ya da sağlık ekibini suçlarlar. Çocuklarına tam teşhis konunca bu duygu ve endişeler kaybolmaz. Çocukların durumunun ne olduğunu kabul etme, birkaç ay veya yılları alabilir. Bir kısım aile ise çocuklarının durumunu kabul etmez .

     Bu tip aile; çocuğu ile kurduğu iletişim kanallarını kapatan, etkili iletişim kuramayan, çocuğuna empatik duygu ile yaklaşamayan ve onu anlamayan davranış sergilerler. Bu tür davranış sergileyen ailelerde sorunlar büyür. Aile kendine bir kaos yaratır. Çevreden kendini soyutlar. Engelli çocuğunun gereksinimlerine duyarsız kalır. Aile tüm bireyler yalnızlığı yaşar. Ailedeki engelli bireyin oluşturduğu sarsıntı büyür ve suçlamalar başlar. Neden benim çocuğum, neden benim ailem, nedenler artar bu durum kontrolden çıkarsa aile parçalanabilir.

     Ailelerin engelli çocuğunu kabul düzeylerinde, ailenin sosyal-kültürel yapısı önemlidir. Beklenti düzeyi, ailenin eğitimi, inanç durumu, ekonomik düzeyi, sosyal yaşantısı ve ailede var olan iletişim şekilleri çok önemlidir.


     Engelli çocuğa sahip ailelerin en temel sorunu ya da birincil güçlük, ailenin çocuğu kabullenmesinde ve engelini anlamasında yaşanır. 1996 Yılında Zonguldak Spastik Çocuklar Rehabilitasyon Merkezinde Serapral Palsy’li ( SP ) çocukları olan ailelerle ilgili yapılan araştırmada en çarpıcı sonucu, Yıllardır çocuklarının SP li olmasına rağmen, ailelerin büyük bir oranının SP nin ne olduğunu bilmediklerini ve çocuklarının durumlarını araştırma eksikliği olduğu tespit edilmiştir.

    Çocukların engelini kabul etmeyen ailelerin zaman zaman kendilerine zarar verecek,  çocuğunun gelişimini olumsuz etkileyecek tepkileri söz konusudur. Anne babalar çocuğunun çevreden sakınırlar, saklarlar ve eve kapanırlar. Bu durumda aile Sosyal Hizmet Uzmanı veya Psikologdan yardım almalıdır. Uzmanlar aile üyelerinin çocuğun engeli ile birlikte kabul etme sürecinde yardımcı olacaktır.

     Çocuklarının engelliliğini tam anlayamamak, çocukları ile kuracakları iletişimi güçleştirmektedir. Çocuklarının engeli hakkında konulan tanıyı net olarak anlayamayan ailelerde, çocukları hakkında gerçekçi olmayan beklentiler geliştirerek, çocuğun ve aile üyelerinin farklı sorunlar yaşamasına neden olabilirler. Örneğin, zihinsel gelişme geriliğinin ne anlama geldiğini anlayamayan aile ileride çocuğunu tembel olduğunu, vurdumduymaz olduğu şeklinde etiketleyebilir. Çocuğundan beklentisini yüksek tutabilir.
 

Çocuklarının Engelini Kabul Eden Aileler de İletişim :


      Çocuğunu ve engelini kabul eden aile karmaşık duygulardan uzaklaşma söz konusudur. Aile,  çocuğunun engeli ile barışık yaşama becerisi kazanmıştır. Bundan sonra çocukları için gerekli kararlar alma ve uyum aşamasına geçerler. Aile sistemi bir bütündür. Bu sistemde bir bireyin başına gelen diğer bireyleri de etkiler. Bir engel, ailedeki her bireyin hayatını değiştirir. Ailede engelli bir çocuğun varlığı kardeşler üzerinde öncelikli olarak iki önemli etkiye neden olur. Birincisi, duygusal; ikincisi ise ekonomik etkidir. Ailelerin ekonomik kaynaklarının önemli bir kısmını engelli çocuğa aktardıklarını düşündüklerinde buna içerleyebilirler. Ayrıca kardeşler, ailelerinin zamanlarının çoğunu engelli çocuklarına ayırması durumunda kendilerini ihmal edilmiş hissedebilirler. Anne babaların, diğer çocuklarına da mutlaka zaman ayırmaları ve onların gereksinimlerini de fark ettiklerini göstermeleri gerekmektedir. Aile içinde açık ve dürüst bir iletişimin olmasının önemi büyüktür. Engelli çocuklarının tanısı konusunda bilgilerini diğer çocuklarına net anlatmalıdırlar. Engeli hakkında bilgi vermelidirler.
 
        Anneler, çocuğunu en iyi tanıyan, onunla daha uzun zaman dilimi içinde birlikte olan ve onun temel gereksinimlerini çoğunlukla karşılayandır. Çocuğunun eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri almasında en çok anneler ilgilenmektedir. Uzmanlardan aldığı bilgileri evde uygulayandır.Baba da bu sürece katılımını sağlamalı ve eşine destek sağlamalıdır. Yapılan araştırmalarda, babaların engelli çocukları ile ilgilenmesi durumunda çocukların eğitim ve rehabilitasyonda daha başarılı oldukları görülmüştür.

• Baba çocuğun sosyal katılımında etkilidir.

Engelli çocukların durumunu kabul eden aileler,

• Etkili iletişimi gerçekleştiren ailelerdir.
• Çocuklarının engel tanısı ne olursa olsun çocuklarının eğitim ve rehabilitasyonunu önemseyen ailelerdir.
• Çocuklarının engelli olmasından kaynaklanan aile içi sorunları aşan ve diğer sağlıklı kardeşler ile olumlu iletişim kuran ailelerdir.
• Engelli çocukla sadece anne değil tüm aile ilgilidir.

ENGELLİ ÇOCUĞA SAHİP AİLELERE İLETİŞİM KONUSUNDA ÖNERİLER

1- Çocuğunuzun durumunu ne kadar erken kabul ederseniz sizin ve çocuğunuzun durumu daha iyi olacaktır demektir. Bu tutum erken teşhis, erken rehabilitasyon ile çocuğunuzun daha hızlı gelişmesini sağlayacaktır.

2- Çocuğunuzun engeliyle ilgili tanıyı öğrenin ve bu konuda bilginizi arttırın. Bu alanda ki mesleki terimleri öğrenin. Doğru bilgiyi aramaktan çekinmeyin, bilgi almak ve soru sormak düşüncelerinizi, duygularınızı paylaşmanızı sağlar.
 
3 – Duygularınızı aile üyeleri ile paylaşın. Duygularınızı göstermekten çekinmeyin.

4 – Acı ve öfke gibi doğal duygularla nasıl baş edileceğini öğrenin.

5 – Çocuğunuzun etkili eğitim programlarında bulunun, onun gelişimini izleyin.

6 - Olumlu bakış açısını hiç kaybetmeyin.
 
7 – Acıma duygusundan kaçının, bunun çocuğunuzun gelişimini desteklemesini olumsuz etkileyeceğini unutmayın.

8 – Yalnız olmadığınızı unutmayın, sizin durumunuzda olan bir çok aile var.

9 – Her bireyin kendine has özellikleri ile değerli olduğuna inanın, iletişim sürecinde koşulsuz olumlu bakış açısı geliştirin.

10 – Duygu ve davranışlarınızda tutarlı olun, aile içi iletişimde bu davranışınızın çok önemli olduğunu unutmayın.

11 – Empatik tutum ve davranış geliştirin.

12 – Kendinize zaman ayırın. Her zaman kendiniz için sizi rahatlatıp dinlendirecek bir ara zamanınızın olması size ve çocuğunuza daha fazla yardımcı olacaktır.

13 – Fiziksel ve psikolojik sağlığınızı korumaya dikkat edin.

14 – Diğer çocuklarınıza da mutlaka zaman ayırın.

15 – Aktif dinlenme ve etkili iletişim yöntemlerini öğrenin ve aile içinde mutlaka uygulayın.

16 – Mümkün olduğunda bilgi alabileceğiniz, sorularınızı sorabileceğiniz ve size benzer durumlarla bir araya gelebileceğiniz konferans ve benzeri etkinliklere katılınız.

Not:  Kaynak web sitesi: www.ozelegitimsitesi.com/