31 Mayıs 2012 Perşembe

HAYATA BAKIŞ AÇIM DEĞİŞİYOR



         Yıllar önce bir belgesel izlemiştim. Lumiere Kardeşlerin kamerasıyla 41 tane ünlü yönetmenden  52 saniyelik film yapmaları isteniyor ve en fazla 3 kamera açısından… Dikkat edin 52 saniye ve en fazla 3 açı… Ne anlatabilirsiniz ki?  İşte bu 41 ünlü yönetmen filmlerini  52 saniyeden en fazla 3 kamera açısından çekiyorlar. Kimisi 3 açıyı da kullanmıyor bile tek açı… Sonuç inanılmaz. Hepsi 52 saniyeden anlatımı başarıyor. Bunu niye anlattım. Çünkü bu filmde ünlü yönetmenlerden biri çekim sonrası öyle bir cümle kuruyor ki, yaşamımda önemli bir yeri tutuyor. Diyor ki, “Hayata bakış açımız, kameramızı nereye koyduğumuzla doğru orantılıdır” Evet hayat da böyle bir şey işte… Kameran ve bakış açın. Kameran gözlerin ve nereye baktığın önemli… Benim de iki seçeneğim vardı, ya ağlayıp, oturup karalar bağlayacaktım. Ya da 2.yolu seçip mücadele edip,  gerçek mutluluğu bulmaya çalışacaktım. Ben 2.sini seçtim. Kameramın açısını değiştirdim ve olumlu şeylere bakmaya başladım. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi yaşamımızın bir yerinde küçük ama aslında çok önemli mutlulukları unutuveriyoruz ve şimdi biz bunları tekrar canlandırmaya başladık.  Belki inanmayacaksınız ama dedim ki kendi kendime Aytül bu başına geldi. Ama belki de gerçekten şanslısın. Çünkü artık eskisinden daha da rahat ve mutlusun. Küçük şeyleri dert etmiyoruz artık… Ne anlamı var. Hayattan daha çok zevk almayı öğrendik. Günü yaşamayı… Yarın belirsiz...


        Bir gün bebeklerime bakan yardımcım ağlayarak yanıma geldi. Aytül Hnm eşim yok, çocuklarıma tek başıma bakıyorum, her şeye yetişmeye çalışıyorum bunaldım… Ama nasıl ağlıyor. Dedim ki bak bana ben ne yapayım. İki bebeğim de dünyada çaresi olmayan bir hastalığın pençesindeler. Şu anda dünyanın en zenginleri gelip, servetlerini bağışlasalar bile çözümü yok. Her şey bilim adamlarına bağlı… En azından senin sağlığın var. Ne kadar önemli biliyor musun? Bak çocuklarına bakabiliyorsun, okutabiliyorsun. Bunları görmezden gelme… Her karanlığın bir aydınlığı var. Sildi göz yaşlarını ve sustu.


        Benimse Engelliler Danışma ve Dayanışma Merkezi’ndeki psikoterapi sürecim başladı. Çözmek istediğim şeyler var. Hayatımda değiştirmek istediğim şeyler, kafamın içinde yüzlerce soru? Ne yapacağım? Nasıl davranacağım? Kızlarım büyüyor ve bir gün korktuğum o soru gelecek. “ Anne biz neden yürüyemiyoruz?” Nasıl açıklayacağım? Psikolojileri bozulsun mutsuz olsunlar istemiyorum.  Profesyonel destek şart ve ben çok doğru bir merkezdeyim.


        Gözlerimi kapattım. Önce bana bir yer tanımlattı psikoloğum. Kendimi mutlu hissedeceğim, güvenli huzurlu bir yer…  Evet var öyle bir yer… Kafamın içinde oradayım ve mutluyum. Tamam dedi burayı unutmayın. Ne zaman kendinizi kötü hissederseniz. Gözlerinizi kapatın ve buraya gidin. Şimdi ne zaman kendimi kötü hissetsem gözlerimi kapıyor ve güvenli yerime çekiliyorum. Bir çeşit meditasyon…  İlerleyen süreçlerde korkularımdan, beni üzen şeylerden konuşuyoruz. Sonra yine gözlerimi kapatıyorum. Bir kutu tasarlıyorum beynimin içinde ve tanımlıyorum o kutuyu… Sonra bütün üzüntülerimi içine koyuyorum. Hepsini ama hepsini…  Aman hiçbir şey dışarıda kalmasın. Sonra pembe bir kurdele ile sımsıkı bağlıyorum ve evimde güvenli olarak düşündüğüm bir yere koyuyorum bu özel kutuyu…  Sonra uzaklaşıyorum ondan… Uzaklaşıyorum… Uzaklaşıyorum… Küçücük kaldı. Biraz daha uzaklaşıyorum ve artık görünmüyor. Ama ben onun orada olduğunu biliyorum ve ardından gözlerimi açıyorum. Rahatlamış gibiyim. Kendimi iyi hissediyorum ve seans bitti. İnanır mısınız 1 hafta boyunca yani tekrar seansa gidene kadar beynimde her gün sakladığım o hayali kutuyu gördüm. Yanına gittim ama dokunmadım. Açmaya cesaret edemediğim kutu o şekilde orada kaldı.  Ama ben eskisine göre çok daha rahat ve mutluyum.


         Sıra geldi. Kaygıları azaltmaya… Bir engelli annesi olarak öyle çok kaygılar var ki içimde… Ne olacak? Sonrası ne olacak soruları? Çevrede yine her kafadan bir ses…  Eleştiriler vs… Dedim ki psikoloğuma çok bunaldım. Sanki biri beni boğuyor. Nefes alamıyorum. Dedi ki kendinize özel eleştiri günleri yapın? Eleştiri günü mü? O da ne? Yani üzerinizdeki yük hafiflesin biraz. Örneğin pazartesileri  saat 08.00 ile 09.00 arası eleştirilerinizi alıyorum. Beni eleştirebilirsiniz. Ama onun dışında kapalıyım. Bir gülmedir tuttu beni. .. Bu neye yarayacak? Şuna yarayacak. Tüm hafta boyunca gereksiz yere stres yüklenmeyeceksiniz. Sürekli tetikte olmayacaksınız. Bir kere, belli bir aralıkta olacak ve bitecek. E güzelmiş dedim kendi kendime.. Peki bu sırada eleştirileri alırken savunma hakkım var mı? Hayır yok.. Sadece dinleyecekmişim. Karşı taraf anlatacak rahatlayacak. Sonra istediğimi yapmakta özgürüm. Yaşasııın… Eee bir saatlik eziyete değer… Hadi gelin bakalım kim gelecekse… Tabii kimse gelmedi. Herkes sus pus. Bu aşamayı da böylece atlatmış olduk.

        Her hafta görüşüyoruz. Konuşuyoruz. Haftam nasıl geçti? Önemli bir şey oldu mu? Çocuklar nasıldı? Ben nasılım? Çevrem nasıl? Çok şükür gittikçe her şey iyileşiyor. Ben hayata olumlu baktıkça her şey daha çok iyileşiyor ve yaşam kalitemiz artıyor.  Bu psikoterapi seanslarında kazandığım en güzel  şey her hafta hayatımı gözden geçirmek oldu. Yaşam kalitemizi daha çok nasıl arttırabiliriz. Daha mutlu nasıl olabiliriz? Üzüntüleri ve kaygıları nasıl bertaraf edebiliriz.? Çok değerli kazanımlardı bunlar. Şimdi beni görenler çok güçlü bir anne olduğumu söylüyorlar. Herkese değerlendirmeleri için ayrı ayrı teşekkür ederim. Yapım gereği hiçbir zaman karalar bağlamadım. Hep bir çıkış yolu aradım. İnşallah bunun da bir yolunu bulacağız. Ama şimdi biliyorum ki, doğru yer, doğru zaman ve doğru tedavi seçenekleri önemli  bizim için… Şu anda yapmaya çalıştığımız, yapabileceklerimiz içinden en iyilerini seçmek… Seçimler… Hayatımız bunlardan ibaret… Ben bazı konularda özellikle kızlarımın hastalığı seçmedim ama o bana geldi. Asıl bundan sonra hangi yolu seçeceğim önemliydi belki de ben seçimimi yaptım.


        Bazen sonu bilinmeyen bir yolda görüyorum bizi… Hayat da zaten böyle değil mi? Bir gün seans sırasında demiştim ki psikoloğuma eskiden hayat toz pembeydi benim için… İnsanlar doğarlar, büyürler, evlenirler, çocukları olur, bu arada istedikleri evi, arabayı alırlarsa alırlar. Alamazlarsa olanla idare ederler. Sonra çocuklar büyür. Anneler babalar yaşlanır. 80ininden sonrada bir şekilde veda edilir hayata… Oysaki kızlarımın hastalığını duyduğumda öylesine değişti ki bu zincir…. Koptu o noktada filmim birden… Hayat hep belli bir seyri izlemiyordu. Oysaki ben öyle kurgulamıştım. Etrafımda da bu tarz hastalıklar veya  çok ender olanlar dışında erken bir ölüm  olmamıştı. Sonra bir tokat gibi patladı yüzümde gerçekler… Hayat belli bir kurguya bağlı değil. Başına bir şey geliyor. O anda oradasın ve yine seçme hakkın var. İşte asıl buradaki seçimlerimizden ibaret hayat… Yaşamınızı kendinize zehir etmeyin. Hayat o kadar güzel ki, bir çocuğun masum bakışlarında, güzelliğinde saklı çoğu zaman… Hani şarkılarda da söylenir ya bazen en son ne zaman unuttuk çocuksu masumluğumuzu…

          Büyüdükçe kirleniyoruz aslında…


13 yorum:

  1. Canım benim, yazını okuyunca çocukken yaşadıklarım geldi ve başkalarına verdiğim akıllar. 12 yaşındaydım babam vefat etti. Evdeki fısıltılı konuşmaları duyar ama hiç konduramazdım tabi ya öyle kötü şeyler ölümler filimlerde olur babam iyileşecek derdim. Sonra öldü ilk gece ağladım, baktım ben ağlayınca annemde kardeşlerimde başlıyor. Sustum...
    Sonra hiç onların yanında ağlamadım ben güçlü olmalıydım. ve çocuk aklımla o gücü buldum kendimde ama hep sorguladım Allahım kapıcı kızı olsaydım da babam olsaydı, ya da annemle babam kavga edip ayrılsaydı da babam yaşasaydı, benim babam mükemmeldi neden hırsızları katilleri almadın diye. Yaşanan her şeyin bir sebebi var Rabbim onu daha çok sevmiş dedim.
    Anladım ki hayatta ne boşanma, ne fakirlik, ne kariyer hiç bir anlamı yok.
    Tek önemli olan şey sevdiklerimin yanımda olması elimde olmayan bir irade dışında kaybetiklerime üzüldüm ama elimde kalanlara şükretmeyi öğrendim.
    Çocukken daha gülmeye başladım annesi babası boşanınca depresyona giren arkadaşlarıma :) ne kadar şanslılar ama bunu göremiyorlar.

    Mutluluğu kendimiz yaratırız, biraz güç biraz ve dediğin gibi bakış açısının yönünü değiştirince oluyor.

    İyi ki yazıyorsun senden çok şey öğreniyorum.

    Seni ve kelebekleri öpüyorum :)
    Şebnem Çakır

    YanıtlaSil
  2. Şebnemim ne güzel yazmışsın sen gene:) Duygulandırdın yine beni... Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şeyler var ve bunları anlatmak istiyorum ve bu şekilde geri dönüşler de o kadar mutlu ediyor ki beni... Senin hikayeni de bilmiyordum. Ama hayat böyle bir şey ne yazık ki... Bir hayal..

    YanıtlaSil
  3. Duruşumuzdan anlaşılmıyor içerde kopan fırtınalar. Ama biz doğru olanı yapıyoruz. Sıkıntılarımızla kendimizi ve cevremizi bunaltmıyor hatta üzmüyoruz. Bazı insanların enerjimi tükettiğini hissediyorum. Sen öyle değilsin pozitifsin hayata bakışın pozitif bu önemli. Su an dertlerimizi üzüntülerimizi biliyoruz ama kaçmıyoruz hayata bakışın ile yaydığın enerji doğru orantılı ne kadar elindekilerle mutlu olabiliyorsan o kadar pozitif enerji veriyorsun karşındakine.
    Yazmaya devam bak bizde dökülüyoruz ufaktan toplu terapi :)))

    YanıtlaSil
  4. Merhaba canım,

    Kaldığım yerden yakaladım hikayeyi seninle gurur duyuyorum çünkü aslanlar gibi ayakta duruyorsun. Senin yaptığını yapabilmek için çok şey gerekir hayatta. Ben de küçük yaşta çok farklı ama zor şeyleri yaşadım ve hayatta mücadele eden insanlara hep saygı duydum.Sevgiler Özlem

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özlemciğim çok teşekkür ederim canım, iyi ki sizin gibi dostlarımız var. Sizlerin desteği bize daha da enerji veriyor. İyi ki varsın...

      Sil
  5. sevgi akkaya gökçek31 Mayıs 2012 23:14

    Atyül'cüm önce yazılarını okuyorum sonra yorumları...kapalı kapılar ardında ne çok yaşanmışlık var,herbirimizin ayrı...
    hikayeler farklı belki ama bak senin yazılarında nasılda buluşuyoruz,tekrar yüreğine sağlık arkadaşım...
    tüm yaşanmışlıklarımızı özel kutumuza yerleştirip,en güvenli yere kaldırıyoruz ve evet YOLA DEVAM EDİYORUZ...
    benim kutumla ilk tanışmam babamın ölümüyle olmuştu,tabiiii sonda olmadı, birkaç defa daha açtım kapattım:)))
    üstelik bu terapinin eğitimini almış bir yaşam koçu olarak kutum özel yerinde duruyor,en son 20 gün önce kullandım(sanada yazmıştım).
    sende İYİ Kİ VARSIN ARKADAŞIM..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgiciğim evet yola devam:) Sen de iyi ki varsın. Bak insaların yolları uzun yıllar sonra tekrar kesişebiliyor bir yerlerde, sonsuz sevgiler,

      Sil
  6. cnm aytülcüm ..
    az önce bloğa bakmaya başladım

    iki koca yürek yazını okudum bile :) seni gibi su koyveren aytül :)))

    ara ara okuyup hemen bitirip sonra da keyifle takip etmeye başlayacağım bakalım bizim kırmızı papuçlarda neler oluyor diye.

    eline emeğine sağlık benim kocaman güçlü yürekli güzel arkadaşım.

    öptümm...

    YanıtlaSil
  7. Sana uzun bir yorum yazmıştım silindi. Aytulcüğüm,senin sayfanı tıkladığımda birden nasıl olduysa önüme bu yazın çıktı, anlamadım. Bugün bloguma biraz karmakarışık olduğumla ilgili bir yazı yazmıştım, hafif bir düşüş içindeyken bu yazın bana merhem oldu. Raslatı ya da tesadüf yoktur, gerekli olan ihtiyacımız olan herbirşey önümüze sunulur, farkındalığımız varsa alırız onu. Bugün de böyle birşey yaşadım. Mucizelere inanmak da lazım, sürekli yeni buluşlar oluyor. Söylemesi cok kolay tabi bir de senin yüreğine soralım değil mi ? Senin kocaman bir yüreğin var, öyle şanslılar ki senin gibi bir anneleri olduğu için.
    Seni ve minişlerini sıcacık kucakladımmmm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım benim çok sevindim yazının sana iyi gelmesine. Biliyor musun bazen ben de düşüşler yaşadığım zaman beni motive edebilecek eski yazılarımı okuyorum. Şöyle bir durup yazdıklarımıza bakınca iniş çıkışları net olarak görebiliyoruz zaten. O yüzden yüreğini ferah tut. Her karanlığın bir aydınlığı var. Hayat hep böyle değil. Evet bahsettiğin gibi mucizelere inananlardanım ben ve yaşayanlardan. O nedenle her şeyin bir gün iyiye gideceğine olan inancımı hiç kaybetmedim. Bir çıkış yolu mutlaka var. Benim yüreğim rahat. Bazen gündelik yaşamın verdiği koşuşturmalardan bedenim yorgun ama yüreğim rahat. Günü yaşıyorum ben. Kısa vadeli planlar ve günü yaşamak. Hani derler ya şu anı yaşamalıyız, şu anda olmalıyız. Bak çocuklara bunu yapabiliyorlar. Nasıl? Geçmişi düşünmeden, bugünü güzel kılarak, iyi yaşayarak, yarın ise bilinmez. Ama bg güzel yaşanırsa gelecek için endişe etmeye gerek yok. Öncelik bugün, şimdi... Sevgiler, ne zaman istersen yanındayım.

      Sil
  8. İyi ki yazıyorsunuz..blogu geziniyorum işdeyim hepsini okuyamasam da tarıyorum.. bu yazıyı ilgiyle okudum yazayım deidm...
    iyi ki destek almışsınız...
    sevgiler
    http://loveandsmile.wordpress.com/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğinize sevindim. Zor dönemlerde destek alınması gerektiğine inanıyorum. Sevgiler

      Sil